Maoist Komünist Parti (MKP), Newroz’a dair yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Tam da bu Newroz günlerinde, İnsanlık tarihinde zalim Dehak’ların başvurduğu ve milyonların toplu ölümüne yol açan savaş taktiği salgın hastalıklar, bugün artık kapitalizmin doğal sonuçları olarak yerküreyi tehdit ediyor.” İfadeleri yer aldı.
Maosit Komünist Parti (MKP)’nin elimize e-mail yoluyla ulaşan açıklamasının tamamı şöyle;
Emperyalizmin ve bölge gerici devletlerinin işgal ve ilhakı altında her türlü ulusal demokratik hakkı yok sayılan, inkar edilen, soykırımlardan geçirilerek yerinden-yurdundan edilen Kürt ulusu ve Mezopotamya’nın mazlum halkları emperyalizmin ve bölge egemen gerici devletlerin ilhak ve işgallerin, katliam ve baskının, her türlü insanlık dışı politikaların kuşatması altında 2020 Newroz’unu karşılıyor.
Tam da bu Newroz günlerinde, İnsanlık tarihinde zalim Dehak’ların başvurduğu ve milyonların toplu ölümüne yol açan savaş taktiği salgın hastalıklar, bugün artık kapitalizmin doğal sonuçları olarak yerküreyi tehdit ediyor.
İnsanlık, karşısına dikilen modern Dehaklara, geleceğini karanlığa çevirenlere, yerküreyi yaşanmaz hale getirenlere, onların kurduğu yiyici ve tüketici kapitalist sisteme ve de sitemin yarattığı tüm hastalıklara karşı derinden derine öfke -tepki besliyor ve biriktiriyor.
Egemen Dehak’ların karanlığına karşı yakılan Newroz ateşi, bu yıl yerküreyi yaşanamaz duruma getiren, her türlü yıkım ve talanın, kader olmayan salgınların müsebbibi kapitalizmin karanlığına karşı mazlum halklar tarafından yakılıyor.
Dünya halkları isyandadır
Kapitalizme ve patriyarkaya karşı kadınların dalga dalga yayılan isyanı sınır tanımaz direngenlikle ve kararlılıkla her türden gerici iktidar ve ideolojilerin zihinleri erk’leştiren barikatlarına saldırıyor, yaşam alanlarındaki her yeşil yaprağı dolar olarak gören, toprağı betonlaştıran, mekanları ticarethaneye çeviren, insana ve doğaya ait olan ne varsa her şeyi meta olarak pazarlayan kapitalizme, kapitalist talan ve yıkıma karşı çevre bilinci gittikçe gelişiyor-kitleselleşiyor, azami kar hırsıyla soluksuz-güvencesiz bırakılarak makinaların yedek parçası haline getirilen işçi sınıfının, açlığın ve yoksulluğun girdabında üretimden gelen gücünün bölünüp parçalanmasına, işsizlik tehdidiyle teslim alınmaya çalışılmasına karşı mücadelesi sürüyor, aydınlık geleceği örme yükümlülüğünü sırtında hisseden gençliğin bilimsel ve parasız eğitim hakkı için mücadelesi anfilerin dışına taşıyor, ötekileştirilenlerin “biz de varız ve buradayız” isyanı, savaş-yıkım ve işgal olan kapitalist-emperyalist sistemin yerinden ettiği milyonlarca göçmen-mültecinin egemen devletler arasında birbirlerine karşı şantaj aracı olarak kullanılması karşısında “bize yaşattıklarınız sizin eserinizdir, bu oyuna ortak olmayacağız” diyerek emperyalist kapitalist sisteme ve egemen sınıflara karşı örgütlenme bilinci ve mücadelesi filizleniyor, dünyanın her bir köşesinde ulusal ve sosyal kurtuluş mücadeleleri çeşitli boyutlarda ve biçimlerde emperyalist-kapitalist sisteme ve egemen sınıflara darbe vurmaya, kurulu düzenlerine tehdit olmaya devam ediyor.
Kürt ulusu dörde bölünmüş Kürdistan’ın her bir parçasında ilhak ve işgal karşısında emperyalist politikalara ve yerel işbirlikçi gerici egemen devletlerin katliamlarına, demokratik haklarına yönelik saldırılarına, gittikçe daraltılan gerici kuşatmaya direnerek karşı koyuyor.
Emperyalist-kapitalist sistem yalnızca eşitsizliğin, sömürünün, adaletsizliğin, ötekileştirmenin, haksız savaş ve yağmanın, işgal ve ilhakların, kadın ve çocuk katliamlarının, yerinden etmelerin-göçlerin, yozluğun ve çürümenin, doğanın ve insanlığın yaşamını tehdit eden salgın hastalıkların kaynağı değildir, aynı zamanda bunların kendisidir de. Emperyalist-kapitalist sistem ve bu sistemin tüm örgütlü güçleri olan egemen devletler insanlığın ve doğanın düşmanıdır.
Newroz; bu sisteme ve bu sistemin sahibi “modern” Dehak’lara karşı yakılmış isyan ateşidir.
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ve dünyanın birçok bölgesinde emperyalist-kapitalist sisteme ve bu sistemin yarattığı yıkıma karşı yürütülen mücadelelerin geliştiği, uluslararası alanda kadın hakları ve çevre mücadelelerinde olduğu gibi birleşik mücadele karakterine büründüğü, diğer mücadele alanlarında da bu eğilimlerin güçlendiği süreçte halklar, insanlığı tehdit eden Covid-19 adı verilen salgın hastalıkla karşı karşıya kaldı. İnsanlığın ve doğanın düşmanı kapitalist-emperyalist sistemin doğrudan sonucu olan bu salgının, Tıp ta ve biyolojik alanlardaki gelişmelere rağmen salgın haline gelmesine bilinçli müdahale edilmeyerek toplumda tedirginlik, korku ve panik durumunun oluşmasından sorumlu olan bu gerici sistem ve bu sistemin sahipleridir. Yaratılan bu durumdan kendi egemenlik menfaatleri doğrultusunda çıkar sağlamaya çalıştıkları muhakkaktır. Hem ekonomik-siyasi olarak bunu fırsata çevirmek isteyeceklerdir, hem de kendilerine karşı gelişen devrimci-demokratik mücadelelerin etkisizleştirilmesi için değerlendirmeye çalışacaklardır. Salgının başladığı günden itibaren yapılan açıklamalar ve gündeme gelen egemen politikalar buna işaret etmektedir.
Salgından en çok etkilenen yaşlıların-milyonların emeklilikten kaynaklı sosyal hakları-emekli maaşları yaşanacak kitlesel ölümler sonucunda yağmalanmak üzere devlete kalacaktır,
Ticaretin durgunlaşması ve pazarın daralması nedeniyle gündeme gelecek ekonomik kriz küçük işletmeleri iflasa sürüklerken, egemen sınıflar kendi sermaye çevrelerine ekonomik destek sağlayacak ve bunların daha da palazlanmasına aracılık yapacaktır.
En temel yaşamsal ihtiyaçlar ve yoğun ihtiyaç haline gelen hijyenik ürünlerin üretimi ve teşviki iktidar yanlılarına verilecek-satışlarından büyük vurgunlar yapmalarının önü açılacaktır.
En doğal “vatandaşlık hakkı” olan kamusal sağlık hizmeti devletin elinde toplumu “itaate” zorlayan, “terbiye” eden bir silaha dönüşecektir.
Açık faşizmle kuşatılmış baskı altında tutulan ve özgürlük alanı daraltılan halk kitleleri, yaratılan korku ve panik iklimiyle daha da kuşatılacak, devlete muhtaç ve devlet yetkililerinin her dediğine uymaya zorlanan bir psikolojiye sokulmak istenecektir.
Ve en önemlisi de, bu salgınlı günler egemenler elinde kaderciliğin yeniden canlandırıldığı, bilinçlerin teslim alındığı yoğun ideolojik saldırılara sahne olacaktır.
Egemen sınıfların devrim ve demokrasi mücadelesine karşı giriştiği saldırılar örgütsel tasfiyeyle sınırlı değildir. İdeolojik saldırılarla da devrim ve demokrasi mücadelesini etkisiz-zararsız hale getirmeye çalışmaktadır. Bunun da en önemli ayağı bilinçlerde köleliği, itaati, kaderciliği örmektir. Bu sağlandığı oranda bilinçlerde gerici devlet ve sitemi yıkan, sistemle kopuş sağlayan değil, devletle ve sistemle yeniden ilişkilenen ve onu yeniden üreten bilinçleri de örmüş olacaktır.
Egemen sınıflar açık faşizmle katmerleşen baskı ve şiddet politikalarıyla sosyalizm ve ulusal kurtuluş mücadelesinin silahlı devrimci dinamiklerini kuşatırken, devrimci-demokratik mücadelenin, itirazın ve tepkinin eylemi olan sokağı çıkılamaz durumuna getirmeye çalıştığı ama engelleyemediği bir süreçte tüm dünyaya yayılan salgın, kitleleri evlere-odalara sıkıştıran “karantina”lı yaşama zorlamaktadır. Egemen sınıfların sokaktan koparamadığı kitleleri “salgın” kopartmış durumdadır. Tam da halkların dünyanın dört bir yanında isyana kalktığı ve isyanların yaşanmadığı yerlerde de isyanların mayalandığı bir süreçte bu durumun salgından kaynaklı yaşanıyor olmasının egemen sınıflar tarafından fırsata çevireleceği unutulmamalıdır.
Özgürlüğün dili eylemdir. Eylemler, özgürlük bilincinin çeşitli biçimlerde dışa vurumu, ete kemiğe büründürülmesidir. Salgınlı günlerin yarattığı koşulların özgürlük bilincini zayıflatması en çok egemen sınıfların arzuladığı ve çabasını harcadığı bir durumdur.
Ne sokakta, evde, işyerinde hunharca katledilen kadınlar; ne Kürt ulusunun iradesine dokunanlar, haklarına göz dikenler, topraklarını işgal edenler ve karşı karşıya kaldığı katliam saldırıları; ne evimizi-
doğamızı elimizden zorla alıp buraları kendi sefaları için ranta çevirenler ve dünyamızı yaşanmaz hale getirenler, ne din-dil-cinsel yöneliminden kaynaklı toplumu bölüp parçalayan-birbirine düşman haline getirmeye çalışanlar unutulabilir ne de devrim ve demokrasi mücadelesinde yitirdiklerimizin bizlere emanet ettikleri idealleri ve anıları unutulabilir. Tüm bunları ve daha nicelerini yaratan- zemin sunan sistem, ne de bu sistemi koruyan faşist devlet unutulabilir.
Salgını fırsata çevirmek isteyenlere, Newroz’un direniş ve mücadele geleneğiyle karşı koymak, devrimci-demokratik itiraz ve tepkiyi her koşul ve şart altında diri tutarak bunu çeşitli biçim ve yöntemlerle örgütlemek, bu “salgın”lı zamanların öncelikli görevidir.
Devrimci Kawa’nın halk kitlelerine çağrısı yalnızca silahlanıp dağlara çıkın ve zalim Dehak’a silahla karşı koyun çağrısı değildir. Aynı zamanda bilinçleri de silahlandırma ve günümüz zalim Dehak’larının bilinçleri teslim alma, itaatkar köleler yaratma amacına karşı da direnme, mücadele etme ve mücadeleyi örgütleme çağrısıdır.
Newroz; bilinçlerde isyana çağrıdır
Kürt halkının zalim Dehak karşısındaki mücadelesini simgeleyen Devrimci Kawa’nın yaktığı, bölge halklarının da isyanıyla-mücadelesiyle birleşerek bugünlere gelen Newroz ateşi, ezilen halkların ve mazlum ulusların isyan ateşi olmaya devam ediyor. Newroz’u Kawalaşarak bugünlere taşıyanlar ve yarınlara taşıyacak olanlar, dünün Dehaklarına olduğu gibi bugünün Dehaklarına, onların yaratmak istedikleri kölelik imparatorluklarına da karşı koymaya devam edecekler, devrim ve demokrasi mücadelesini Sosyalist Halk Savaşı bilinciyle yürütecekler, halk kitlelerinin devrimci-demokratik itirazlarını örgütlemeye ve bilinçlerin teslim alınmasına izin vermeyeceklerdir.