Fehim Taştekin, Tayyip Erdoğan’ın ABD Dış İşleri Bakanı Rex Tillerson ile görüşmesini değerlendirdi.
Gazete Duvar’da yayımlanan yazısında Taştekin, “Türkiye’nin bu denli kızdırılmasını stratejik hata olarak gören Amerikalı diplomatik çevrelerden bir kısmı bir süredir sihirli bir formül olarak iki gücü cem etmekten bahsediyor. Dillendirdikleri şeyin mantığı şu: Türk ve Kürt güçlerini Amerikan planlarına birlikte koşmak.” Dedi.
Taştekin’in yazısının bir bölümü şu şekilde;
ABD, Türkiye ile müttefiklik ilişkisini daha fazla örselememek için yerel müttefiklerini fazla üzmeyecek bir ara formülle, Türk askerinin Menbic’e konuşlanmasını tercih edebilir. Bu, Erdoğan için simgesel bir zafer olur ve yaklaşan seçimler öncesi iç tüketim malzemesi olarak iş görür. Peki, bu durum, Erdoğan’ın seçmenine vaat ettiği Türkiye sınırları boyunca PYD-YPG liderliğindeki fiili yapılanmayı yok etme hedefini karşılayan bir sonuç üretir mi? Yanıt evvela ABD’nin neyin karşılığında Menbic’de geri adım atacağıyla ilgili. Yine yanıt Menbic’in özerklik projesi açısından yıkıcı bir boyut taşıyıp taşımadığıyla ilgilidir.
Yedeğindeki milis güçlerle TSK, bir aydır çeperlerinde ilerlemeye çalıştığı Afrin’i tamamen ele geçirse, hatta Menbic’e tek başına hükmetse bile Fırat’ın doğusundaki durum kolay kolay değişmez. Eğer Amerikalılar sözlerini tutma eğilimi gösterirse Menbic’e karşılık Fırat’ın doğusu senaryosu işletilebilirler. Yani Kobani’den Kamışlı ve Rakka’ya açılıp Deyr el Zor’da tamamlanan üçgen Kürtlere özerklik vaat eden korunaklı bir alana dönüşebilir.
Şu aşamada sırf ilişkileri kurtarmak için iki tarafın da öne çıkardığı ortak mekanizmanın çalışıp çalışmayacağı belli değil. ABD gerçekten Türkiye’yi Menbic’e taşıyabilir mi, bunun garantisi de yok. Amerikan yönetimi belki bir ara formül bulmaya çalışacak ama Suriye’nin geleceğini şekillendirmeye ve İran’ı bloke etmeye dönük asıl plandan kesinlikle sapmayacaktır. Bu noktada Kürtlere atfettiği önem de ortada. “YPG’ye silah desteği kesilecek” sözüne rağmen Trump yönetimi, 2018’de olduğu gibi 2019 bütçesinde de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) payını korudu. Buna göre Irak ve Suriye’de 6 bin asker kalacak, IŞİD karşıtı koalisyona destek için 15.3 milyar dolar ayrılacak. Bunun 1.5 milyar doları eğit-donata gidecek. YPG liderliğindeki SDG’nin payı 300 milyon dolar olacak. Sınır güvenliği için 250 milyon harcanacak.
Bu aşamadan sonra muhtemelen Amerikalılar, Türkiye’yi Kürtlerle ortaklığın çerçevesine fazla takılmayıp bununla varmak istedikleri yeri göstermeye çalışacaklardır.
Tillerson, bölge turu kapsamında Ankara’dan önce 13 Şubat’ta gittiği Kuveyt’te niyetlerini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu:
“ABD ve IŞİD’i yenmek üzere bizimle çalışan koalisyon güçleri bugün Suriye topraklarının yüzde 30’unu, büyük miktarda nüfusunu ve büyük miktarda Suriye’nin petrol sahalarını kontrol ediyor. ABD’nin oynayacağı koz ya da rolün küçük olduğu izlenimi tek kelimeyle düzmecedir.”
Yani ABD, Suriye enerji kaynaklarının yüzde 70’ini bulunduran bölgeyi, Rusya’yı dengelemek ve kendi çıkarlarına göre Suriye’yi şekillendirmek için bir koza dönüştürmeyi umuyor. Tillerson muhalefeti ortak hedefte birleştirmek, yeni anayasa hazırlamak ve seçime gitmek dahil Suriye’yi yeniden kurmak üzere yürütülecek bütün çalışmalarda bu kozu kullanacaklarını söylüyor.
Sahada 14 eğitim kampında yaklaşık 2 bin kadar asker bulunduran ABD, bu yaklaşımla bölgeye hükmeden bütün sivil ve askeri potansiyeli kendi hesabına yazıyor.
Amerikalılar bu kozu ne kadar önemsediklerini 7 Şubat’ta Deyr el Zor’da Konoko doğalgaz tesislerine yaklaşan ve aralarında Rus paralı askerlerinin de bulunduğu rejim yanlısı güçlere yönelik hava saldırısıyla gösterdi.