Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde kendisine ve çocuklarına sistematik işkence uygulayan ve katletme girişiminde bulunan evli olduğu Ramazan İpek’i öz savunmada bulunarak öldüren Melek İpek’in “kasten öldürmek” suçundan tutuklanarak 108 gün sonra tahliye edilmesine ilişkin kararın gerekçesi açıklandı. Antalya 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde hazırlanan kararda “meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışında beklenebilecek bir durum olup, kin ve öç alma güdüsü ile hareket edilmediği konusunda mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur” sözlerine yer verildi.
5237 sayılı Kanunun 27. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” hükmüne yer verildi. Kararda, “Bu durumda; kişinin maruz kaldığı saldırı nedeniyle içerisine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru müdafaada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılamayacağı kabul edilir. Dolayısıyla burada belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içerisine düşürdüğü psikolojik durumdur” ifadeleri kullanıldı.
Kararda “sınırın aşılması konusunda failin o anda içerisinde bulunduğu ruh halinin adil bir tarzda göz önünde bulundurmak gerektiği” ifade edilirken “Yani failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının defedilmesinden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru müdafaanın sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir. Meşru müdafaada bulunan kişinin eylemi, saldırgan açısından haksız tahrik olarak değerlendirilemez. Zira hukuk düzenini ilk ihlal eden saldırganın kendisidir” denildi.
Olayda doğrudan görgü tanığı bulunmadığı hatırlatılan kararda, Melek’ten alınan beyanlar ile sonraki süreçlerde alınana beyanlarının birbiriyle uyumlu olduğu ifade edildi. Kararda, “Tüm dosya kapsamındaki maddi deliller karşısında savunmaya itibar edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır” ifadeleri yer aldı.
‘Başlaması muhakkak olan saldırılara karşı da savunma mümkündür’
Meşru müdafaadan söz edebilmek için bir saldırının bulunması ve savunma ile saldırının eşzamanlı olması gerektiği ifade edilen kararda şunlara yer verildi: “Saldırı başlamadan önce müdafaaya geçmek nasıl meşru sayılmazsa, öylece saldırı bittikten sonra müdafaada bulunmak da meşru olamaz. Ancak saldırının varlığı şartını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Ancak bir kimsenin muhtemel saldırıya karşı hazırlık yapması ve savunma araçlarını önceden hazırlaması da meşru müdafaa kabul edilmelidir. Bazı hallerde saldıran durumunda bulunan kişinin hareketi müphem (belirsiz) nitelikte olabilir. Ancak bu durumda bulunan kimsenin maksadının saldırı olduğuna inandıracak dış alametler varsa saldırı şartı gerçekleşmiş sayılabilir. Öte yandan, saldırının varlığının kabulü için her zaman halen mevcut olması şart olmayıp, gerçekleşmesinin muhakkak olması da yeterlidir. Henüz başlamamış ancak başlaması muhakkak olan saldırılara karşı da savunma mümkündür. Bu nedenle taraflar arasında doğrudan doğruya bir boğuşma veya karşılıklı çatışma durumunun gerçekleşmesini aramaya gerek yoktur.”
Ayrıca Ramazan İpek’in Melek’e işkence ettiğini, onur kırıcı şekilde davranıldığını ve ellerini kelepçelendiğinin anlatıldığı kararda, “Bu şekilde davranan sanığın uyguladığı sistematik şiddetin tekrarının muhakkak olduğu açıktır” da denildi.
‘Melek öç alma güdüsü ile hareket etmedi’
Kararda, “Sanığın niyetinin, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının defedilmesinden ziyade sanığın uğradığı şiddetin oluşturduğu kin ve nefret duygusunu tatmine yönelik olarak kabul edilemez” sözlerine yer verildi. Melek’in “Ne de olsa meşru müdafaa halindeyim fırsat bu fırsat” iradesi ile yerde yatmakta olan maktule karşı fırsatı öfke ve gazap ile hareket etmediği belirtildi. Kararda “Sonrasında en hızlı şekilde 112 acil servis hattını arayarak olayı ihbar etmesi, söz konusu ihbar ile yardım talep etmesi hatta olayın gerçekleştiği evin ekipler tarafından bulunmasına yönelik görevlilere ısrarlı yer ve yön tarifinde bulunması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın öç alma güdüsü ile hareket etmediği yönünde tam bir kanaat edinilmiştir” diye belirtildi.
Melek’in işkenceye maruz kalmış olması göz önüne alındı
Kararda ayrıca Melek’in doğrudan öldürme kastı ile hareket etmediği açıklanırken, Melek’in işkenceye maruz kaldığına da yer verildi. Kararda, “Sanığın tekrar şiddete maruz kalması muhakkak olmakla kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal bir davranış olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır” ifadeleri yer aldı.
‘Vicdani kanaat oluştu’
Kararda meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile aşıldığı ifade edilirken, “Sanığın, maruz kaldığı saldırının etkisiyle içine düştüğü psikolojik hal nedeniyle heyecanlanması, paniğe kapılması ve hatta korkması, bunun sonucunda da meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışında beklenebilecek bir durum olup, kin ve öç alma güdüsü ile hareket edilmediği konusunda mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur” sözlerine yer verildi.