Komün Gücü Gazetesi’nin internet sitesinde Maoist Komünist Partisi (MKP) ile 1 Mayıs ve genel kapsamda ittifaklar ve birleşik mücadele hakkında bir röportaj yayınladı. Röportajdan öne çıkan bölümler şu şekilde:
-“Bugün herkes faşizm tespiti yapıyor. Herkes ortak bir mücadele hattının elzem olduğunu söylüyor. Ve ama yine, bildiği yoldan ilerliyor. Bu yaman çelişkiyi nasıl çözebileceğimize dair bir düşünceniz, arayışınız var mı? Faşist devleti Tayyip’in sarayıyla birlikte yıkmak için birleşik bir mücadele hattının örülmesini yaşamsal gören diğer devrimci siyasetlerle hangi eksende buluşmayı hedefliyorsunuz? Diğer yandan demokratik-sol çevrelerde de (Memleket biziz kurultay çağrısı, HTKP’nin kimi girişimleri vb. vb.) bu yönde arayışlar sözkonusu. Tüm bu kesimleri kapsayabilecek bir ortak mücadele platformu oluşturulabilir mi? Siz nasıl bakıyorsunuz?”
“Ayırım gözetmeksizin en pasif, reformist kesimlerin dahi kendilerini ifade edebilecekleri, güçlerini katabilecekleri ortaklıklar-birleşik mücadele araçları oluşturulabilir ve oluşturulmalıdır da. Nihayetinde faşizme karşı mücadeleden bahsedildiği yerde, faşizmden etkilenen halk güçlerinin-kesimlerinin bu mücadeleye çekilmemesi ya da çekilme çabası harcanmaması samimi olmaz. Pürüzsüz bir birleşik mücadele hayali kurulmamalıdır. Her birlik kendi içinde çelişkilidir. İster reformistlerin birliği olsun isterse radikal devrimcilerin birliği olsun. Hepsi kendi içinde farklılıkları taşıyarak ve koruyarak oluşur. Burada önemli olan farklılıkları kabul ederek ortaklaşılan konularda birliktelikler yaratmaktır.
Bugün hali hazırda çeşitli adlarla oluşturulan mücadele platformları, bloklar, konfederasyonlar, federasyonlar vs. bulunmaktadır ve faşizme karşı çağrılar yapmaktadırlar. Ya da çeşitli isimler altında devrimci-ilerici ya da sosyalist partiler ve birleşik mücadele örgütleri bulunmaktadır. Bunların hepsinin farklı politikaları-çözüm önerileri de olsa birlikte hareket etme zemini vardır.
Her ortaklaşma, birleşik mücadele kendinden taviz vermeyi gerektirir. Hayır “ben taviz vermem, o versin” dendiği anda ortak hareket etmek hayaldir. Taviz ilkelerden değildir ve bu beklenmemelidir de. Fakat siyaseten-politik tavizler verilmelidir. Bir kesim devletin yıkılmasını zorunlu görmektedir, bir diğeri ise devletin reformlarla demokratikleştirilebileceğini savunmaktadır. Fakat her ikisi de Erdoğan-AKP faşizminde ortaklaşmaktadır. Bu halde hedef Erdoğan-AKP iktidarı olur. Burada devlet hedef olmaktan çıkar mı, ya da devletin yıkılması savunusu boşa mı çıkmış olur? Hayır. Somuttaki bir hedef üzerinde birlik yakalanmış olur. Stratejik hedef varlığını korur. Mesele burada Erdoğan-AKP faşizminden kurtulmak, faşizmi geriletmektir. Bu devrimci mücadeleye nefes aldırır, alan açar, kitlelere ulaşmayı-buluşmayı-örgütlemeyi sağlar.”
-“Önümüz işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs. Sınıf mücadelesinin her dönemeci kendi 1 Mayıs’ını koşullar. Bu 1 Mayıs’a rengini verecek olan da, kuşkusuz bu dönemki mücadelenin sorun ve ihtiyaçlarıdır. Bu bağlamda 1 Mayıs’ı hangi perpektifle karşılıyorsunuz?”
“8 Mart’ta kadınlar faşizme meydan okudu ve peşinden gelen Newroz’da Kürt ulusu faşizme meydan okudu. 1 Mayıs’ta ise tüm ezilenlerin kadını genciyle, işçisi memuruyla, köylüsüyle, Kürdü ve Alevisiyle, azınlık milliyetlerden ezilen inançlara, LGBTİ’lerden ekolojistlere kadar her kesimin meydanlara çıkıp faşizme meydan okuması için devrimcilere-sosyalistlere büyük görev düşmektedir. Gündemi bellidir ve ortaktır. Tüm kesimleri etkileyen, mağdur eden, yasaklayan ve linç eden, işinden-gücünden eden, evinden-mekanından-semtinden kovan, çevresini tarumar eden, kazandığı hakları elinden alan, örgütlenmesini-tepkisini dile getirmesini yasaklayan OHAL’li KHK’lı yaşamı resmi hale getiren faşizmdir, faşist diktatörlüktür. O halde “faşizme karşı omuz omuza”,“faşist kuşatmaya karşı halkların birleşik direnişini örgütleyelim” sloganıyla yürünecek ve mücadeleyi geliştirecek bir perspektifle, ama bir günle sınırlanan değil, günlere yayılan sürekliliği sağlanmış mücadele perspektifiyle 1 Mayıs’a hazırlanmak, 1 Mayıs’ı örgütlemek sürecin bizlerden talebidir. Bizlerin görevi de bu talebe uygun bir enerji ve performans sergilemektir.”
Gündeme gelen erken seçimlere ilişkinde bir şeyler belirtmek yerinde olacaktır
“Seçimleri, yasal mücadele ve örgütlenme olanakları sunduğu-sunabileceği ve devrimci mücadeleye hizmet edip-etmeyeceği bazında ele alır değerlendiririz. Bu da öncesinden hazırlanan ve ezberlenen bir reçete ile değil, somut durumun somut tahliline göre, gelişmelerin doğru okunmasıyla gündeme gelebilecek taktik bir siyasetin konusu olur. İster seçimlere katılım, isterse boykot bizler açısından taktik siyasetin konusu ve sonucudur. Burjuva seçimler olmazsa olmaz değildir, bu düzende esas olan egemen sınıflar arasındaki egemenlik-iktidar yarışının ve halkı kimlerin ezip sömüreceğinin seçimini yapmak değil, bu devletin zor yoluyla nasıl yıkılacağının ve hangi stratejik ve taktik araçların kullanılarak bu sürecin hızlandırılabileceğinin seçimini yapmaktır.
Seçim süreçlerinde gündeme gelen ve çokça tartışılan konulardan biri de ittifaklar meselesidir. Devrim kitlelerin eseridir deniyorsa, en geniş halk kitlelerini bu devrimin özneleri haline getirmek ve bunun siyasetini üretmek zorunludur. Kitleleri birleştirmek, örgütlü halk güçlerini birleştirmek demektir. Bir kısım halk güçleriyle hareket edip diğer bir kısmını dışarıda tutmak, devrimi ve devrimci iktidarı da tartışmalı hale getirir.”
Son söz olarak şunu belirtebiliriz;
“Toplumdaki algıyı ve psikolojiyi de iyi gözlemlemek gerek. Faşizmin koyu baskısının kitlelerde yarattığı etki basit değildir. Öncüsüz bırakılan kitlenin uzun bir süre direngen ve diri kalması beklenebilir, lakin eğer öncülükten bahsediliyor ve öncülüğün olmazsa olmazlığı dile getiriliyorsa bunun bir anlamı, yöntemi ve eylemi olmalıdır. Partimiz de bu bilinçle, tüm militanlarıyla bu sürecin örülmesinde rolünü aktif sergileyecektir.”
Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz