Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle başlattığı açlık grevi direnişi 84’üncü gününü geride bırakıyor.
Leyla Güven ile aynı aynı taleple birçok hapishanede başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişine giren tutuklu sayısı 280’nin üzerinde.
Mezopotamya Ajansı’ndan Diren Yurtsever’e konuşan HDP Hukuk Komisyonu Sözcüsü ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, hapishanelerde tecridin kaldırılması talebiyle devam eden açlık grevleri direnişlerine ve taleplere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Rejim tutuklu haklarını tanımıyor’
Açlık grevlerini HDP olarak ‘Tecride Karşı Özgürlük İnisiyatifi’ aracılığıyla yakından takip ettiklerini belirten Başaran, açlık grevlerinin Türkiye’deki birçok hapishaneye yayıldığını ve sayının her geçen gün arttığını söyledi.
Tüm tutukluların ortak talebinin Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması olduğunu belirten Başaran, “Herhangi bir tutsağa uygulanması gereken hakların hiç birinin tanınmadığı bir rejim olarak duruyor karşımızda İmralı rejimi. İmralı’da kişiye özel bir infaz rejimi uygulanıyor. Ama Türk hukuk sisteminde Sayın Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer tutsakların başta aile, avukat görüşü olmak üzere mektup ve telefon gibi iletişim hakları mevcut. Bunların hiç biri engellenemez haklar” dedi.
‘Düşüncelerimizi ifade edemediğimiz için biz de tecrit altındayız’
Tutukluların talepleri olan Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasının önemine değinen Başaran, Türkiye’nin tecrit altında olduğunu ifade etti:
“Türkiye tarihinin bu olumsuz sürecini fikirleri, ortaya koyduğu siyaseti ve durduğu yer açısından değiştirebilecek, hem Türkiye’nin hem de Ortadoğu’nun kaderini değiştirebilecek bir kişinin mutlak bir tecride tabi tutulması kabul edilemez. Tüm bu çerçevede tutsaklar bu sesi yükseltiyor. Çünkü artık tecrit sadece İmralı’da değil, Türkiye, Kürtler, Kürdistan, kadınlar, gençler bir bütünen tüm topluma uygulanıyor. Biz de tecrit altındayız. Düşüncelerimiz ifade edemediğimiz, siyaset üretemediğimiz, sürekli bir zor aygıtıyla karşı karşıya kaldığımız bir yerde, söylediğimiz her sözün bir soruşturma, bir davaya dönüştürülmesi olasılığını düşündüğümüz zaman tecridin kişisel hayatlarımıza nasıl yansıdığını görüyoruz. Türkiye şu anda tecrit altında.”
‘Tecrit savaş ve çatışma demek’
Özellikle müzakerelerin sonlandığı ‘çözüm süreci’ sonrası gelişen sürece işaret eden Başaran, bu yönlü atılan demokratikleşme adımlarından geri dönülmesiyle beraber Türkiye’nin bir çıkmaza sürüklendiğini kaydetti. Tecridin en büyük anlamının Türkiye’de “savaş ve çatışma” olduğunu ifade eden Başaran, “Bütün tutsaklar belki bizim eksik kaldığımız noktayı doldurmaya çalışıyorlar. Artık ‘dur demek’ gerektiği bu sürecin bu şekilde ilerlemesinin artık kabul edilemez olduğunu ifade etmek için bir çığlık yükseltiyorlar. Tecridin hepimizin üzerinde bu kadar bir etkisi varsa, kaldırılması durumunda da pozitif anlamda etkileri olacaktır” dedi.
‘Tek talep var’
Açlık grevi direnişi 84’üncü gününde olan Güven ve hapishenelerdeki tutukluların sürdürdüğü direnişin her geçen gün yayılarak büyüdüğünü belirten Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Leyla Güven, grevin kendi koşulları ile ilgili başlamış bir grev olmadığını ve talebi karşılanmadığı müddetçe direnişini sürdürecek. Leyla Güven’in talebi bütün Kürdistan’ın talebi. Tutsakların hepsi, Türkiye’deki mevcut duruma bir çözüm olabilmek adına siyaset yürüten kişiler. Demokratik siyasetin önünü açmaya çalışan, Kürt sorunun çözümü için çabalayan, bu anlamda dışarıda mücadele eden arkadaşlarımız. Şimdi de hapishanelerde bedenlerini açlığa yatırıyorlar. Bu tutsaklardan biri gazeteci Kibriye Evren. DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, önceki dönem Hakkâri Milletvekilimiz Selma Irmak ve yüzlerce arkadaşımız… Hepsinin ortaklaştığı tek talep var; 20 yıldır tecrit altında olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması.”
Başaran, tutukluların ölmek için değil taleplerinin karşılanması için açlık grevlerinde olduğunu ve gelinen aşamada taleplerin karşılanmasının aciliyet taşıdığını söyledi. Bu konuda iktidarın adım atmamasını eleştiren Başaran, yaşanacak olumsuz gelişmelerden iktidarın sorumluğu olduğunu söyledi.
‘Elazığ’da dört açlık grevindeki tutuklunun refakatçisi yok’
Başaran, hapishanelerde taleplerin yükseldiğini belirterek, bazı hapishanelerinde yaşanan sorunlara da değindi. Elazığ Hapishanesinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girenlerin dördünün yanında refakatçi bulundurulmadığını ifade eden Başaran, şunları aktardı: “Bu tutuklulardan üçü bir arada tutuluyor biri tek başına tutuluyor. İhtiyaçlarını tek başlarına karşılamakta zorluk çekiyorlar. Grevin geldiği aşama açısından sorunlu bir durum. Git gide sağlık açısından kötü bir duruma gelme sürecine gelmiş bulunuyoruz. Elazığ, Alanya, Edirne gibi hapishanelerinde B1 vitamini gibi sorunlar var. Çünkü hapishanedeki hekimler bazıları B vitamini konusunda doğru bilgilendirmelerde ya da doğru müdahalelerde bulunmuyorlar. Dışarıdan bağımsız heyetler giremiyor. Oraya daha önce bu grevleri takip eden hekimler gitmediği için şuanda biraz cezaevindeki hekimlerin durumuna kalmış bir durum söz konusu. Bu konuda kısmi sorunlar yaşıyoruz. Tutsakları bilgilendirme sağlıklı bir şekilde bu grevi yürütmeleri için çalışıyoruz. Hem Adalet Bakanlığı’nın hem iktidarın bu talebi karşılamanın yanında bu tutsakların yaşam hakkını, sağlığını koruma yükümlülükleri de var. Bu konuda özellikle hapishane idareleri hapishanelerde bulunan hekimlerin de sorumluluğu var.”
‘Milyonların talebini görmezden gelme lüksleri yok’
Başaran, “Hepimize düşen de bu çığlığı daha da büyütmek, yükseltmek. Herkesin durumun önemini ve aciliyetini görerek adım atması gerekiyor. Adalet Bakanlığı, siyasi irade bu durumu görmezden gelme lüksüne sahip değil. Yüzlerce tutsağın ve milyonların talebini yok sayma hakkına sahip değiller” dedi.