İstanbul Ümraniye’deki bir gecekonduda 12 Haziran 2007 tarihinde 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başlayan Ergenekon Davası, Yargıtay’ın “Ergenekon örgütünün varlığı ispat edilemedi” diyerek daha önce verilen hapis cezalarını bozması üzerine yeniden yapılan yargılamada doğrultusunda 12 yıl sonra karara bağlandı. Özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen davada 274 sanık yargılanmış, aralarında eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da bulunduğu birçok isim müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırılmıştı.
Dönemin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Savcısıyım” dediği davadan çıkan hapis cezaları, AKP ve Gülen Cemaati arasında başlayan çatışma ile birlikte 2016 yılında Yargıtay tarafından bozuldu. 16. Ceza Dairesi, “Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin somut delil ortaya konulamamasını” bozma gerekçesi yaptı.
Yargıtay’ın bozma kararının ardından İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlanan davada geçtiğimiz 1 Temmuz günü karar çıktı. Davanın tüm sanıkları ‘örgüt üyeliği’nden beraat etti. Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine el bombası saldırılarının failleri olan Alparslan Arslan dahil 4 kişiye ise, ‘müebbet hapis cezası’ verildi.
Özellikle 90’lı yıllarda karşılaşılan toplu mezarlar, ‘faili meçhul’ cinayetler ve kaybedilmelere dair gerçeklerin açığa çıkarılması, Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşmesi konusunda demokratik kamuoyunun ilk dönemlerde bir beklenti içerisinde olduğu davadan çıkan kararları, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin değerlendirdi.
‘Karar şaşırtmadı’
Bugün Ergenekon davasının üstünün kapatılmış olmasının Türkiye’de demokrasi isteyen insanların derin devletle olan mücadelesini engellemeyeceğini belirterek sözlerine başlayan Eren Keskin, “Bizim, insan hakları savunucularının, demokratların bütün mücadeleleri 1915’ten bu yana işlenen devlet suçlarını ortaya çıkarmak üzerinedir. Mücadelemiz devam edecek. Bizim için değişen bir şey olmadı. Ben zaten olumlu bir karar beklemiyordum. Onun için beni şaşırtmadı” dedi.
‘Hiçbir zaman gerçek bir devlet olmadı’
Yaşadıkları bu coğrafyada 1915’ten bu yana Cumhuriyetin de kurucusu olan ittihatçı yapının derin bir geleneği olduğunu vurgulayan Keskin, “görünürdeki devletin hiçbir zaman gerçek bir devlet olmadığını” söyledi.
Bu coğrafyada her zaman çekirdek derin bir devletin olduğunu ve bunun yeni bir şey olmadığına vurgu yapan Keskin, “Biz insan hakları savunucuları olarak en yakıcı biçimde 90’larda bunu yaşadık. Çünkü 90’larda açıkça adına ‘kontrgerilla’ dediğimiz ya da birilerinin ‘derin devlet, özel harp dairesi’ dediği gizli bir yapının olduğu gerçek. Bu gizli yapı birçok cinayet işledi, insanlar gözaltında kaybedildi, köyler yakıldı ve bütün bu suçlar sonuçsuz kaldı” dedi.
Av. Keskin, AKP’nin iktidara geldiği dönemde derin devlet yapılanmasının son bulacağı, beyaz toroslar döneminin biteceği yönündeki söylemlerini de hatırlattı. “Ancak bir süre sonra AKP de bu derin yapıyla uzlaştı ve bugün geldiğimiz noktaya geldik” diyen Keskin, şunları belirtti: “AKP’nin başlangıç yıllarında, ‘askeri vesayetle biz mücadele ediyoruz’ dediği yıllarda bu Ergenekon davası açıldı. Ergenekon davası içinde gerçekten insanlık suçu işlemiş kişiler yargılandılar. Veli Küçük, Levent Ersöz, Kemal Kerinçsiz gibi isimler vardı. Ancak bir süre sonra bu davayla ilgisi olmaması gereken kişiler de bu davanın içine katıldılar ve Ergenekon davasında hiçbir zaman Kürdistan’da işlenen devlet suçları kapsama alınmadı. Biz zaten biliyorduk, o dosya gündemden düşürülecek ve beraat kararları çıkacaktı. Sonuçta da öyle oldu. Ben bu davanın sulandırılmaya başlanmasıyla, yani aslında bu davada yargılanmaması gereken kişilerin de sanık yapılması ile birlikte zaten sonucun böyle olacağını tahmin etmeye başlamıştım. Ve sonuçta AKP, derin devlet uzlaşması ile birlikte bu sonuç ortaya çıktı.”
‘Derin devletle uzlaştı’
1990’larda birçok insanlık suçunun emrini veren Mehmet Ağar, Tansu Çiler gibi insanların bugün AKP’nin yanında yer aldığına işaret eden Keskin, mahkemenin verdiği kararın bu nedenle kendilerini şaşırtmadığını ifade etti.
Keskin, “Ben AKP düşmanlığı, karşıtlığı üzerinden bir mücadelenin -ki son zamanlarda böyle bir şey yaşanıyor- eksik bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Bu bize devleti unutturuyor. AKP gider ama devlet kalır. Bunu hiç unutmamak gerekiyor. Kaldı ki AKP, iktidarda kalabilmek için işte o derin dediğimiz yapıyla uzlaşmak durumunda kaldı. O nedenle devleti iyi tanıyanlar olarak Ergenekon davasının sonuçlarına şaşırmadım” diye belirtti.
‘Devleti iyi tanımak gerekir’
Ergenekon davasının başlangıcını, “devletin kendi içindeki iktidar çatışması sonucu” olarak yorumlayan Keskin, o dönemde AKP’nin askeri vesayetle kavga eder bir noktada olduğunu ve o zaman yanına Gülen Cemaati’ni alarak, onlarla birlikte kendini güçlü hissettiğini dile getirdi. Bu nedenle devleti iyi tanımak gerektiğini kaydeden Keskin, “Devletin çeşitli aparatları var. Zaman zaman bu aparatlar değişir. Bir dönem Gülen teşkilatıydı. Ben çok iyi hatırlıyorum. Sadece Van’da iki genç yan yana geldiği anda polisin başlarında bittiği yerde, Bin sekiz tane Işık Evi açılmıştı. Nasıl açılıyor bunlar. Yani devletin kullandığı aparatlardan biriydi. Bununla işi biter başkasını kullanır” ifadelerini kullandı.
‘Burası TC değil Şırnak cumhuriyeti!’
Çekirdek yapı dışındaki hiçbir şeyin gerçek devlet olamayacağını belirten Keskin, sadece devlet tarafından dönem dönem kullanıldıklarını dile getirdi. Fethullah Gülen teşkilatının da böyle bir yapı içerisinde olduğunu ve AKP’nin de şuan aynı durumda olduğunu sözlerine ekleyen Keskin, Ergenekon davasının nasıl başladığını ise şöyle dile getirdi:
“Devletin kendi içindeki iktidar savaşı nedeniyle böyle bir dava açıldı. Ama bir süre sonra taraflar yer değiştirdi. AKP’nin Gülen Cemaati’yle arası bozuldu ve güçlü kalmak adına o derin yapıyla uzlaşmaya gitti. O derin yapıyla uzlaşmaya gidince de zaten Ergenekon davasının devam etmesi mümkün değildi. Bence burada acı olan şudur; orada yargılanan bazı isimleri bizler insan hakları savunucuları olarak çok iyi tanıyoruz. Örneğin Levent Ersöz, Şırnak’ta komutandı. Ersöz, Şırnak’ta komutanken 2 tane HADEP’li o dönem gözaltında kaybedildi. Biz bu olay nedeniyle Şırnak’a gittiğimizde Levent Ersöz benim yakama yapışıp dedi ki; ‘Burası Şırnak Cumhuriyeti, burası Türkiye Cumhuriyeti değil. Burada benim sözüm geçer.’
Böyle bir adamdır Levent Ersöz. Orada büyük suçlar işlemiş bir kişiden söz ediyoruz. Levent Ersöz şimdi beraat etti. Biz şimdi onlara bir de tazminat ödeyeceğiz. Tutuklu kaldıkları süre için tazminat ödenecek bu insanlara. Yani bana göre çok korkunç bir durum bu.”
‘Muhalefet etmeliyiz’
Bugün haklarında beraat kararları verilse de, “Bu kişilerin suç işledikleri aşikardı” diyen Keskin, hapis cezası verilen Danıştay saldırısı sanıklarından Alparslan Arslan’ın ise sadece bir piyon olduğunu kaydetti. Keskin, “Bu görevi verenler yargılanırsa örgütlü suç zaten ortaya çıkar. Ne dedi devlet; ‘canları sıkılmış, gitmişler hakimi öldürmüşler’. Bitti olay. Ve biz bu coğrafyada sorgulamadıkça, ‘Her şey çok güzel olacak’ deyip kendimizi kandırdığımız sürece de bana göre hiçbir suçun faili ortaya çıkmayacak. O suçun faili zaten devletin kendisidir. Hiçbir zaman da ortaya çıkmayacak. Biz devleti temel almayıp, sadece bazı kişileri ve bazı partileri temel alıp, muhalefetimizi de ona karşı geliştirdiğimiz sürece zaten sonuç almak bana göre mümkün olmayacaktır” dedi.
‘Kürt siyaseti devleti çok korkuttu’
Keskin, tutuklu Kürt siyasetçilerin durumuna da dikkat çekti. Özellikle Kürt sivil siyasetinin şu anda devletin en çok korktuğu şey olduğunu söyleyen Keskin, “Çünkü öyle bir şey oldu ki HDP ile birlikte sivil siyaset çok güçlendi. Yüzde 15 oy aldı ve bu oy giderek artacaktır. Bence bu devleti çok korkuttu. Selahattin Demirtaş başta olmak üzere Kürt sivil siyasetinden korkulduğu için birçok arkadaşımız hala cezaevinde. Hakim FETÖ’cüymüş, ulusalcıymış, Kemalistmiş hiçbir şey fark etmez. Kürt isen verilen karar geçerlidir. Sadece diğer kararları tartışırlar” diye belirtti.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı