Yadigar Aygün / İstanbul
Birleşmiş Milletler (BM) 1997 yılında 26 Haziran’ı “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan etti. “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye devleti geçmişten itibaren işkenceleri ile gündeme geldi. Devrimci önderler, işkencede katledildi. Devrimciler, sosyalistler, siyasi tutsaklar hem içeride hem de işkence merkezlerinde insanlık onuruna yakışmayan işkencelere maruz bırakıldı. 17 bin kişi faili meçhul şekilde en ağır işkence yöntemleri ile kaybedildi ve katledildi. Dünya’da ve Türkiye’de devrimci düşünceleri önlemek, devrimci iradeyi teslim alabilmek için işkence bir devlet politikası haline geldi.
En ağır işkence türlerine maruz bırakıldı
Ayten Öztürk, 8 Mart 2018 tarihinde Lübnan’da Beyrut Refik Hariri Havalimanı’nda gözaltına alındı ve özel bir uçakla Türkiye’ye getirildi. 6 ay boyunca Ankara’da gizli bir işkence merkezinde insanlık onuruna yakışmayan en ağır işkencelere maruz bırakıldı. Öztürk, 28 Ağustos 2018 gecesi Ankara’da, bedeninde 898 yara ile tanınmayacak bir halde bilinmeyen bir araziye bırakılır bırakılmaz Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından gözaltına alındı ve 3.5 yıl tutuklu kaldı. Öztürk, Türkiye’ye getirildikten sonra hakkında açılan davalar sonucu iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Yargıtay bu cezayı onarsa, ömür boyu tek kişilik hücrede tutulacak. Öztürk şu an İstanbul Küçükarmutlu’da ki evinde ev hapsi cezası ile cezalandırılıyor. İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde Ayten Öztürk ile işkence politikasını yaşadığı işkenceleri konuştuk.
‘Devletin gizli işkence merkezleri hala var‘
Devletin hala gizli işkence merkezleri olduğunun altını çizen Öztürk, yaşadığı işkence sürecini anlattı. Öztürk, “Lübnan’dan kaçırılıp Ankara’da gizli bir işkencehanede 6 ay, acı, susuzluk, işkence ve direniş ile geçti. Elektrik, elektroşok taciz tecavüz girişimi, tabutluğa koyma, suda boğmaya çalışma askı, kaba dayak gibi her türlü işkence ile beni kişiliğimden değerlerimden koparmaya çalıştılar. Bedenimin her yanı şişti, izler oluştu. Bedenimin her yanı morardı, bedenimde 898 yara iz açıldı. Bu süreçte açlık grevinde 25 kilo verdim. Açlık grevimi kırmak için elinden geleni yaptılar. Zorla su içirdiler, yemek yedirmeye çalıştılar. Zorla müdahale işkencesi yaptılar. Bedenime tedavi adı altında ahlaksızca krem-jel sürdüler. Zorla serum taktılar. Ölmemi engellemeye çalışıyorlardı beni konuşturmak için. İşkence bedenimi alt-üst etti. Kollarımı uyuşturdu güçlü olduğumu biliyordum ama bazı işkence yöntemleri ile ilk defa yaşıyordum. Elektrik ve elektroşok diğer işkencelerden farklıydı. Her tavırları her yöntemleri beni konuşturmak işbirlikçileştirmek içindi. Jop, gibi sert bir şeyi vücudumun mahrem bölgelerinde dolaştırıp ahlaksızca laflar ederek beni taciz
ettiler. Moralimi bozmak, kadınlık onurumu kırmak istiyorlardı. En çok saldırdıkları şey kadınlık onurum ahlaki değerlerimdi. İnsanlık onuruna aykırı işkence yöntemlerinin hepsini denediler. Benim dışımda da işkence ettikleri insanlar vardı. Devletin işkence merkezleri hala var” dedi.
‘Direndim ve kazandım’
İşkenceye karşı ilk günden itibaren direndiğini belirten Öztürk, “Ya bu işkence merkezinde ölecektim ya da özgürlüğüme kavuşacaktım. Her şeye hazırlamıştım kendimi benim umutsuzluğa moralsizliğe düşme şansım yoktu. Umudumu bir an bile hiç kaybetmedim. İlk günler sadece sevdiğim insanları düşünerek geçti. Şehitlerimizi, düşünerek hayaller kurarak ve bulunduğun ortamı ve işkencecileri tanımaya çalışarak geçti. Sonra şunu anladım, gün içerisinde beynimde programlamadığım rastgele akıp giden düşünceler düşmanın girebileceği boşluklara dönüşebilirdi. Bunun için beynimdeki düşünceleri programlamalıydım. İşkence de ölsem de konuşmayacaktım. Onlardan hiçbir şey istemeyecektim. Asla yoruldum, bitsin demeyecektim. Halkıma, vatanıma, inandığım dava için tüm bu işkencelere direndim. Genelde insanlar yaşadığı işkenceyi anlatmıyor ama ben ilk andan itibaren yaşadığım işkenceleri kamuoyu ile paylaştım. Mahkemelerde işkenceciler ceza alsın diye uğraştım. “Faşizmin Gizli İşkencehanelerinde Direniş ve Zafer” adlı kitabımda yaşadıklarımı yazdım. İşkenceye karşı susmamalıyız” diye konuştu.
‘İşkencecileri yendim sonuna kadar mücadele edeceğim’
İşkencenin insanlık suçu olduğunu vurgulayan Öztürk, işkence politikasına karşı sonuna kadar mücadele edeceğine dikkati çekti. Öztürk, “Vücudumun her yerinde onların parmakları var. Tüm bu işkenceler ve işkence sonrası 3,5 yıl tutuklu kalmam ve hukuksuz ve adaletsizce aldığım ceza ile ev hapsinin devam etmesi bu intikamın bir sonucudur. Bana yapılan işkencenin araştırılmasını ve sorumluların ceza almasını istediğim için ev hapsi işkencesi ile cezalandırılıyorum. Bana yapılan işkencenin üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Ev hapsi sürecinde kaldığım evde başka birini aramak içi geldiklerinde ‘Senin için özel olarak geleceğiz’ diyerek tehdit edildim. Devrimci olduğum için, özgür, bağımsız, eşit adaletli bir ülke istediğim için kaçırılıp işkence gördüm. Taleplerimden, işkencecilerin araştırılmasından vazgeçmem isteniyor ne kadar zorluda olsa asla vazgeçmeyeceğim. Bedenen belki yok olabiliriz ama biz kazanacağız. İşkence bir devlet politikası ve bütün dünyada var. Kime yapılırsa yapılsın işkence bir insanlık suçudur. Hiçbir şekilde kabul etmiyorum işkencecilerin teşhir edilmesi gerekiyor. Sorumluların ceza alması gerekiyor. İşkence için bir komisyon kurduk. İşkence gören, işkenceye karşı olan herkesi yanımızda görmek isteriz. Hep birlikte işkenceye karşı durmamız gerekiyor. Başta devrimciler olmak üzere işkence gören, hakkını arayan herkesin yanında olacağım. Ben işkencecileri yendim. Bu zaferi ben kazandım. Tüm bu zulme adaletsizliklere karşı cevabım sonuna kadar direniş olacak” dedi.