Bizimle iletişime geçin

Güncel

Dersim’de Üç Fidan anıldı

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, idam edilişlerinin 51. yılında Dersim’de anıldı.

Emek Gençliği ve Emek Partisi (EMEP), Dersim Seyit Rıza Meydanı’nda 51 yıl önce bugün 6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan için anma etkinliği düzenledi. Anmaya Dersim Emek ve Demokrasi Platformu bileşenlerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. “Yaşasın Devrim Ve Sosyalizm” pankartının açıldığı açıklama da sık sık “Emperyalistler işbirlikçiler 6. filoyu unutma”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm”, “Yusuf, Hüseyin ve Deniz sürüyor mücadelemiz” sloganları atıldı.

Açıklama öncesi konuşan EMEP İl Başkanı Ergün Tekin; darağacında idam edilişlerinin 51. yılında Denizlerin mücadelesinin hala sürdüğünü antiemperyalist mücadelenin büyüyerek devam ettiğini söyledi.

Emek Gençliği adına konuşan Eylül Yantemur açıklamasının tam metni ise şöyle:

“Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 51 yıl önce 6 Mayıs’ta idam edildiler. Onların öğrenci eylemleriyle başlayan mücadeleleri giderek sömürünün, baskının ve yoksulluğun gerçek nedenlerine yönelmişti. Başta onların idamları için Meclis’te el kaldıran milletvekilleri olmak üzere, darbe komutanları, güvenlik güçleri ve bürokrasi bu mücadeleyi kendi varlıkları için tehlikeli görmüşlerdi. Denizler kısacık yaşamlarında sadece düzenin bekçilerine, atanmış memurlarına değil aynı zamanda ülkeyi kuşatan, nüfuz eden emperyalizme, içerideki uzantılarına, işbirlikçilerine ve kısaca tekellerin düzenine karşı çıkıyorlardı. Kurdukları örgüt ile işçileri, köylüleri ve gençleri bunun için harekete geçirmeye çalıştılar. Mücadelelerini öğrenci talepleriyle sınırlamamış, 15-16 Haziran şanlı işçi ayaklanmasından Kastamonu Sarımsak Mitingi’ne, Varto Depremi’nden Torbalı köylülerinin mücadelesine memleketin her köşesinde halkının yardımına ve mücadelesine koşmuş genç devrimcilerdi onlar. O kuşaktan devrimci gençler bölgede Doğu mitinglerinde, Silvan’da, Ergani’de, Kozluk’ta Kürt halkının taleplerini dillendirdiler…

Denizler bu ülkedeki devrimci dönüşümün en önemli koşulunun halkın örgütlü gücü olduğunu düşünüyorlardı. Onlar, mahkeme heyetinin ‘mesleğiniz?’ sorusuna yanıt veren Deniz’in dediği gibi ‘devrimciydiler.’ Mevcut düzenin yıkılmasını ve yerine hakça ve halkça bir düzen kurulmasını istemişler, tam bağımsız ve sosyalist bir Türkiye’yi kurmak istemişlerdi.

Denizler yaşlarından büyük hayaller peşinde koşan hayalperestler değildirler. Onlar yaşadıkları çağın ve dönemin, baskılardan huzursuz olan ve mücadeleye katılan ortalama gençlik profilinin çizgilerini en belirgin biçimde taşıyan, onların en ilerileri, öncüleri, en kararlı olanlarıydılar. 1968-70’li yılların başında dünyadaki gençlik ve işçi hareketlerinden Türkiye’ye vuran dalganın en üstünde yer aldılar. Binlerce Deniz’in en güçlü, en atak temsilcileri oldular. Onları öldürenler bu devrimci gençlik atılımını en acı biçimde kesmek istemişlerdi. Başaramadılar.

İktidarının sayılı günlerinde AKP mitingleri yerine “yerli ve milli” proje açılışlarıyla seçim süreci geçiren tek adam yönetimi, bütün siyasi rakiplerine aynı hikayeyle yükleniyor: “Türkiye’nin gelişmesini kıskananlar”, “güçlü Türkiye’nin düşmanları”, “emperyalistlerin sözcüleri”… Eğer emperyalistlerle mücadele eden birileri varsa bu işin piri Erdoğan’mış! İHA’lar, SİHA’lar, yerli araba, savaş gemisi… Türkiye, cumhuriyetin 100. yılında nihayet yerli projeleriyle, savunma sanayisindeki atılımla dünya tarafından kıskanılan, NATO’nun askeri tedarikçisi olmakla konuşulan bir ülke olmuş…

Bu memlekette başarısıyla övünülecek ne varsa bedelini bu memleketin yurttaşları emeğiyle, alın teriyle, kanıyla, canıyla ödemiştir. İktidarın övündüğü ne varsa bu memleketin işçilerinin tekellerin dizginsiz sömürüsüne açılan emeğiyle, gençlerinin geleceğinden duyduğu kaygıyla gece-gündüz çalışmasıyla, bilim emekçilerinin hakkı ödenmemiş çabalarıyla mümkün olmuştur. Ne “damat” şirketinin, bütün devlet olanaklarını arkasına almış teknoloji girişimciliği, ne de Ortadoğu’yu oyun tahtasında kana bulayan emperyalistlerle yapılan savaş ticaretleri… Türkiye gençliğinin övünç kaynağı tek adam yönetiminin antiemperyalist masalları olamaz, olmayacak!

Aynı iktidar ve medyadaki temsilcileri bu memleketin yeraltı-yerüstü zenginliklerinin iktidar ortağı patronlara, 5’li çete ve uluslararası tekellere nasıl peşkeş çekildiğinden bahsetmiyor. İktidara geldiğinden beri özelleştirdiği 273 kamu kurumundan söz etmiyor. 63 milyar dolarlık özelleştirme gelirini hangi kapitalistlerin kasalarına teşvik, vergi indirimi, borç silme şeklinde hortumladığına cevap vermiyor. SEKA kağıt fabrikasından şeker fabrikalarına, TÜRK TELEKOM’dan TEKEL tütün fabrikasına, ABD’li şirketlere satılan maden yataklarından HES’ler JES’lerle kurutulan Karadeniz derelerine, yabancı tekellerin kırmızı halılarına serilen “yerli” kaynaklarımız söz konusu olunca “antiemperyalizm” söz konusu olmuyor!

Aynı iktidar kalemleri, dünyaya kafa tutan ülkenin nasıl olur da büyük çoğunluğu açlık ve sefalete terk edilir, cebine giren üç kuruşluk maaş misliyle nasıl geri alınır diye yazmıyor. Aynı iktidarın ilgi alanına üniversite masraflarını çıkarmak için kayıtsız-sigortasız işlerde çalışmak zorunda kalan, barınacak yeri olmadığı için okulunu bırakan öğrenciler girmiyor. Aynı iktidar gazetelerinin manşetlerine asgari ücretin üçte birine patronların dayakla, küfürle hizaya çektiği milyonlarca çırak ve MESEM öğrencisi konu olmuyor!

İşte Türkiye gençliğinin önündeki seçenekler bu kadar açıktır. Ya Türkiye’yi NATO’nun savaş üssü haline getirmeye çalışan tek adam ve tekelci sermayenin yolu ya da emeği gece gündüz sömürülerek yerli ve yabancı tekellere satılan emekçilerin, gençlerin kanıyla, canıyla ödediği bedelin hesabını sormaya kalkışanların yolu, ABD tekelleri başta olmak üzere Türkiye’yi sömürü cennetine çeviren bütün bağımlılık ilişkilerinden kurtulmamız için, özgür, eşit, demokratik bir ülke için mücadele eden Denizlerin yolu… Ya İHA’ları SİHA’larıyla övünürken emekçi halkının yaşadığı sefalete ve yoksulluğa gözünü kapatan sermaye hükümetlerinin yolu ya da yalnızca dışarıdaki emperyalist güçlere değil yerli işbirlikçilerine karşı da bayrak açarak “Yaşasın Devrim ve Sosyalizm” sloganıyla kapitalist barbarlığın karanlığının üstüne yürüyen Denizlerin yolu… Ya kukla hükümetlerle karıştırmadığı, savaş tamtamlarını çalmadığı ülke bırakmamış NATO’nun kulu kölesi olanların yolu ya da ABD’nin bütün dünyaya korku saçan savaş gemisi 6. Filo’nun askerlerini Dolmabahçe’ye demir atarken denize dökenlerin yolu… Bizim yolumuz da emperyalistlerle  iş tutan işbirlikçilerin yolu da ortadadır!

Denizlerin parçası ve temsilcisi olduğu, Türkiye halklarının antiemperyalist mücadele geleneği hala o kadar etkili ki, Millet İttifakı’ndan Cumhur İttifakı’na bütün düzen partileri ve temsilcileri bu mirası istismar etmeye, Türkiye halklarının ilerici duygularına kendi siyasi hesaplarınca oynamaya yelteniyor.  Denizler bugün sağ olsaydılar onların antiemperyalist mücadelesinin hedefinde; bugün beşli çete başta olmak üzere halkın birikimini yandaş tekellerin hizmetine sunan, kendi çeperini zengin eden, kamu kaynaklarını yerli yabancı tekellere özelleştiren, ormanları, dereleri, kentleri şirketlerin emrine amade hale getiren, nihayet ülkeyi bir şirket gibi yöneten ve kendisi de bizzat Afrika, Türki Cumhuriyetler vb. yerlere sermaye transferi yapan ama halkı patates soğana muhtaç bırakan iktidara karşı vereceklerdi. Yine sağ olsalardı; NATO’ya ABD’nin her köşeye kondurduğu üslerine, Türkiye’nin toprak kazanmaya dönüşen sınır ötesi harekâtlarına karşı çıkacaklardı. Denizler bugün sağ olsalardı sınıfsız sömürüsüz bir dünya için mücadele etmeye devam edeceklerdi. Denizlerin başlattığı mücadelenin ateşi hala yanıyor, yanacak. 14 Mayıs seçimleri bu çok yönlü ve kapsamlı mücadelenin bir parçasıdır. Tek adam rejimini sona erdirecek hamle milyonlarca Denizlerden gelecek. Birleşe birleşe kazanacağız. Biz kazanacağız, gençler kazanacak, emekçiler kazanacak, halklar kazanacak!”



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Güncel Haberler