Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Selahattin Demirtaş, tutuklu olduğu dava kapsamındaki duruşmanın ikinci gününde savunmasına devam ediyor.
Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaya izleyen 50’yi aşkın avukatın yanında HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli de davayı izliyor.
Demirtaş, savunmasının ikinci gününde seyirci kısıtlamasına tepki gösterdi, gözaltına alınma süreçlerini anlattı.
Demirtaş “terör örgütü kurma ve yönetme”, “örgüt propagandası” ve “suç ve suçluyu övme” iddialarıyla suçlanıyor. Diyarbakır’da açılan dava, güvenlik gerekçesiyle Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alınmıştı. Bugün duruşması görülen dava, daha önce Demirtaş hakkında hazırlanan ve dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM’ye gönderilen 31 fezlekenin toplamından oluşuyor.
“Suçlamaya gelince aleni, yargılamaya gelince kısıtlama”
“Duruşmanın aleniyeti öncelikle kamuya tümüyle açık olmasıyla gerçekleşir. Birkaç ziyaretçinin içeri girmesi kamuya açık olduğu anlamına gelmez. Gazeteciler sarı basın kartı olmadan da içeri girebilir. İzleyiciler içeri girmeye çalışıyorlar, milletvekillerimiz bile duruşma salonuna ulaşmakta zorlanıyorlar.
“Aslında bu dava üç yıldır basın üzerinden hazırlanıyorduysa, basına bu kadar güveniliyorduysa keşke duruşma canlı yayınlansaydı, isteyen internetten, televizyondan izleyebilseydi.
“Beni suçlamaya gelince son derece aleni bir şekilde yapılıyor bu, yargılamaya gelince engellenmeye kısıtlanmaya çalışılıyor. Özellikle izleyicilerin buraya ulaşamaması için özel bir tedbir alınıyor iktidar tarafından. Duruşma da Sincan’da görülüyor, güvenlik gerekçesiyle. Asıl mahkemem Diyarbakır, güvenlik gerekçesiyle buraya getirildi. Ankara merkezde güvenlik yoksa yeniden duruşmanın nakli istensin dedik. Bu da yapılmadı. Şimdi Sincan’da, başka bir ilçede başka bir yargı çevresinde başka bir ağır ceza yargı çevresinde duruşma yapılıyor sizler de buraya gelip beni yargılıyorsunuz. Dolayısıyla mümkün olduğunca kamudan halktan uzaklaştırılmaya çalışılan yargılama süreci izliyoruz.
“Benim saklayacak bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Görünen o ki iktidar bu duruşmada konuşulanları ya da konuşulacakları kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. En nihayetinde iletişim çağındayız, teknoloji çağındayız. Türkiye’nin en ücra köşesine kadar burada söylediklerim ulaşacaktır. Hükümetin bugüne kadar muhalefet üzerinde, yargı üzerinde, medya üzerinde, benim dosyam üzerinde yaptıkları teşhir olacaktır.
“10 yıllık siyasi faaliyet tek bir siyasi konjonktür içinde değerlendirilmiş”
“Dün kaldığım yerden devam etmek istiyorum. İddianamelerin hazırlandığı dönemin, fezlekelerin hazırlandığı dönemin siyasi ilişkilerini, saiklerini, atmosferini anlatmaya çalıştım. Halen bu süreç bitmiş değildir. Kesintisiz devam eden bir siyasi süreçtir. Fakat her fezlekenin hazırlandığı dönemin kendine özgü siyasi ilişkileri de vardır. Hem parlamento, hem Türkiye kamuoyu, hem de bölgesel açıdan farklı siyasi gelişmeler vardır.
“İddianame öylesine hazırlanmış ki 10 yıllık siyasi faaliyetler tek bir siyasi konjonktür içinde değerlendirilmiş. Bir siyasetçinin konuşmaları değerlendirilecekse konuşmanın yapıldığı siyasi dönemin atmosferi, ilişkileridir. Bunlar ele alınmadan o siyasi konuşmanın içeriği tam olarak neye tekabül ediliyor bu anlaşılamaz.
“İddianame kendince bir kurnazlıkla 31 davayı birleştirerek 10 yıllık siyasi konuşmaları, ki hayatım boyunca yaptığım konuşmalar 31 tane değil, 30 bin tane konuşma yaptım ama cımbızlama yöntemi ile 31 fezleke seçilerek birkaç tanesi öne çıkarılarak, bir fezleke üzerinden de kamuoyu yaratılarak, bir algı operasyonu ile tutuklamaya karar verildi.
“Olsa olsa benim bu dosyada tanık olmam lazım”
“Belediye eşbaşkanlarımız tutuklandı, kayyumlar atandı. Birçoğunun dosyasına bakıyorsunuz, cemaatin hem emniyet istihbaratta hem de yargıda etkili olduğu dönemlerde topladığı kanuna aykırı delillerle tutuklanıyorlar. Yani yeni bir faaliyetinden, yeni bir icraatından dolayı tutuklanmadılar. Özellikle adına KCK operasyonları denilen bugün dosyanıza bir kısmı yansıtılan bütün bu algı, kumpas operasyonlarının devamı olarak hala biz bunun sanık olarak muhatabı oluyoruz. Bunlar ne zaman ayıklanacak, bizimle ilgili kısmına dair yargı ne zaman bir cevap verecek, savcılar bu konuda FETÖ’nün ürettiği delillerle dava açmaya ne kadar daha devam edecek.
“Bu tuzaklar, bu kumpaslar siyaseti tuzağa düşüren, iktidarı tuzağa düşüren AKP’yi tuzağa düşüren bütün bunlarla ilgili hiç değilse iç hukuka uygun bir değerlendirme ne zaman yapılacak. İddianame hazırlandı, soruşturma bitirildi, kovuşturma 15 aydır devam ediyor ama merak ediyoruz. Gülen Cemaatin her türlü ilişkisi tüm boyutlarıyla deşifre olmuşken yargılanıyorken onların siyasete, yargıya yaptığı müdahaleler sonucunda biz neden hala sanık olarak muhatabız. Olsa olsa benim bu dosyada tanık olmam lazım.
“Tesadüfe bakın, altı savcılık aynı saatte 12 vekilin evine polis gönderiyor”
“Bize siyasi operasyon yapıldı, derken siyasetçi olarak hamaset yapmak için söylemiyorum. Milletvekillerine nasıl bir gözaltı operasyonu yapıldığını yargıçlar olarak herhalde basından izlemişsinizdir. Biz beş ayrı cumhuriyet başsavcısının soruşturduğu 12 milletvekili, Bingöl, Hakkari, Diyarbakır, Mardin, Ankara ve Şırnak; altı Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma; örneğin Selma Irmak milletvekilimizle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yürütüyor. İdris Baluken Milletvekilimizle ilgili Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yürütüyor. Bizim usulümüzde koordinatör savcılık yok, merkez savcılık yok. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerel savcılıkları koordine etmek gibi bir durumu yok. Herkesin ayrı başsavcısı var. Her şehir kendi başsavcılıkları nezdinde operasyon yürütür. Tabi ki devam eden suçla ilgili birçok şehri ilgilendiren bir takip varsa o suçla ilgili koordine yapılır.
“Fakat birbiriyle hiç alakası olmayan suçla ilgili, birbirinden haberi olmaması gereken bu altı başsavcılık ne hikmetse 4 Kasım 2016’da gece 01:00’da 12 milletvekilinin evine aynı anda polis gönderiyor. Tesadüfe bak. Altı tane başsavcı kendi yürüttüğü soruşturma ile ilgili milletvekillerini gözaltına almaya karar veriyor. Hiç birbirlerinden haberleri yok, tesadüfe bakın, hepsi de 4 Kasım’da hepsi de gece 01:00’de polisi kapıya gönderiyor. Bu kadar tesadüf inanılmaz iş. Kim koordine ediyor bunu? Daha önce avukatlarım itirazda bulundu. Ben de itirazlarımı ilettim. Kim koordine ediyor? 12 milletvekili, azılı katilleri, kaçmak üzere olan suçluları yakalarmış gibi yüzlerce polisle, kar maskeli polislerle evimizin basılmasını kim koordine etti? Bizler kaçmıyorduk, milletvekiliyiz, bir gün önce parlamentodaydım ben. Ama hayır, ille evimiz basılacak, evimizden alınacağız, hepimiz aynı saatte.
“Bunu ancak siyasi irade koordine edebilir”
“Bunu ancak bir irade koordine edebilir. Siyasi irade. Yargısal bir irade bunu koordine edemez. Varsa böyle bir şey sormanız lazım. Taleplerimiz arasında olacak. Kimin koordine ettiğini içişleri ve adalet bakanlarına sormanız lazım. Çünkü emniyet güçleri içişleri bakanına, savcılıklar da adalet bakanına bağlı. Eğer koordinasyon bakanlıklar üzerinden yapılmışsa bunun dosyanıza yazılı olarak gelmesi lazım.
“Bir bakan parlamentonun üyesinin hangi saatte gözaltına alınacağına nasıl karar verir? Bunun sorulması lazım. Açık aleni bir suçtur. Yürütmenin böyle bir görevi yoktur. Yürütme, yargının verdiği bu konudaki kararları yerine getirir sadece. Durup dururken gözaltı yakalama kararı alamaz. Milletvekilleriyle ilgili evinin basılması kararı alamaz. Ama görünen o ki kararı alan bakanlıklar. Savcılıklar burada sadece pratisyen olmuştur. Onun dışında 12 milletvekili aynı saatte birbiriyle alakasız dosyalarda birbiriyle alakasız şehirlerde nasıl gözaltına alınabilirler? Bu öyle bizim es geçeceğimiz bir durum değil. Yargılamanın ileriki aşamalarında çok dile gelecek. Ve gün gelecek bunlar iktidardan düşecek.
“Ben buraya merhamet dilenmeye, af dilenmeye falan gelmedim. Türkiye’de bir siyasetçiyim. Bu ülkenin yurttaşıyım, bu ülkeyi de sevdiğim için siyaset yapıyorum, mücadele ediyorum. Bu ülkenin her bir yurttaşının çıkarı benim şahsi çıkarımdan üstündür diye siyaset yapıyorum, bunları göze alıyorum.
“İsteyen herkes izlese burada en az 500 bin kişi olurdu”
“İşte, başlangıçta ifade ettiğim gibi, kamuya açık yargılama. Bu dosya gizli bir dosya değil. Bu dosyada gizlilik kararı yok, bu duruşmada gizlilik kararı yok. Herkes izleyebilmeli. İzleyici sınırı bile olmamalı. İsteyen herkes gelmeli, izlemeli, görmeli. Ve nasıl bir yargısal faaliyet yürütüldüğünü görmeli. Ve mümkünse sizler de, yürüteceğiniz adil yargılama faaliyetiyle hem şeklen hem içerik olarak hem usulen hem de görsel olarak şu mesajı vermelisiniz; Türkiye’de yargı bitmedi.
“Tutuklarken özel jetler, mahkemeye getirilirken ‘personel yok’”
“Bunları niye anlatıyorum? Tam 15 aydır duruşmalara güvenlik yok, personel yok, imkan yok diye çıkarılmıyorum. Türkiye’nin 20 ayrı şehrinde yargılanıyorum, dün anlattım birkaç örneğini, Kayseri’de, şurada burada. Uyduruk ne kadar şey varsa dava açılmış. Savunma yapamıyorum. Gelmek istiyorum duruşmaya diyorum, ‘Hayır, ya SEGBİS ile ya da getiremiyoruz’. Mahkeme getirilmeme karar veriyor, Bakanlık cezaevine baskı yapıyor, ‘güvenlik yok, imkan yok, personel yok, götüremiyoruz’ diyorlar.
“Bizi tutuklarken özel jetlerle, helikopterlerle cezaevine rahat rahat getirdiniz. Yargılarken niye bu kolaylık gösterilmiyor? Bizi cezaevine o gece, alelacele yetiştirmek için elinizden ne geliyorsa fazlasıyla yaptınız, Bakanlık olarak. Çünkü alelacele hepimizin cezaevine sokulması lazımdı. Alınan karar buydu, operasyon hazırlığı böyle yapılmıştı, yargı sadece bu işlemleri usuli olarak yerine getiriyordu.
“HDP’ye karşı AKP operasyonuydu”
“Operasyon AKP’nin operasyonuydu. HDP’ye karşı AKP operasyonu. Önceden biriktirilmiş ne kadar kumpas bilgileri de varsa savcılar bunları toplamıştı, gizlilik kararı koydukları için de avukatlarımızın, bizim görme şansımız da yoktu. Hangi fezlekelerden tutukluyuz, üç ay boyunca iddianame kabul edilene kadar bilemedik.
“Çünkü soru sorulmasını da kabul etmedim ben. Bilmediğim fezlekelerle ilgili soru soramazsınız. Kısa bir beyanda bulundum; bu siyasi bir operasyondur, siyasi bir soruşturmadır, Erdoğan’ın talimatıyla açılmış bir soruşturmadır dedim ve tutanağa öyle geçirdim. Ki savcı bunu, Cumhurbaşkanına ve yargıya hakarettir diye iki ayrı fezlekeden soruşturma hazırlayıp Meclise gönderdi, ‘Sen nasıl böyle ifade verirsin?’
“Lehe olan tek bir cümle bile iddianamede yok”
“Lehe olan tek bir cümle bile iddianamede yok. Bu iddianameyi alın dünyanın başka bir ülkesine götürün, Demirtaş diye biri var, iddianamesi de budur. Bu kadar da vahşi bir insan olamaz derler. Ama Demirtaş bu değil, yaptığı konuşmalar bundan ibaret değil. Bu konuşmalar suç taşımamakla birlikte partimin ve benim bütünsel görüşlerini de ifade etmiyor.
“Hiç değilse farklı tarihlerdeki açıklamalarda yansıtılsaydı. Hiç değilse yargı bizi anlamış ama anlamasına rağmen yargılıyor derdik. Siz bizi anlamamışsınız, bu yüzden kendimizi anlatıyoruz. Bu yüzden iddianame hazırlık sürecinden soruşturma sürecinin alt yapısını bu kadar uzun uzadıya anlatıyorum. Sanki Demirtaş ve arkadaşları bu ülke için hiç iyi bir şey yapmamışlar. Bu ülke için eline taşın altına koymamışlar hiç zaman bu iddianameden ibaret bir terör örgütü kurmuş anlayışı yapılıyor.
“10 binden fazla üye, aktivist, yöneticimiz tutuklandı”
“HDP yöneticileri, meclis üyeleri, belediye başkanları, milletvekilleri… Tutuklananların tam listesi var. Fakat 10 binden fazla üyemiz, aktivistimiz, yöneticimiz tutuklandı 2009’dan bu yana. Neredeyse hiç durmadı. Bunun listesi dosyada detaylı bir şekilde var. Bir siyasi partiye karşı sistematik yargı operasyonu kesinlikle yargının bağımsızlığı konusunda tereddüt oluşturur.
“Sadece son iki yıl içiresinde bin 778 kişi tutuklandı. Bunlar partimin resmi yöneticileri. Manisa il teşkilatı kongre yapacağı akşam bir gün sonra seçilecek olan yönetimin tamamı tutuklandı. Yeniden kongre yapıldı üç sonra yine yönetim tutuklandı. Toplamda dört yönetim 70 kişi tutuklular. 900 sayfa iddianame hazırlanmışlar. Kişi başı da 200 TL ödeme yapılırsa iddianameyi tebliğ edecekler. 47 il yönetimimizin ya tamamı ya bir kısmı ya birkaç yönetim ya yönetimin tamamı… Ve bunlar 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra başladı. Arkadaşlarımın tutuklanması nedenleri gerekçeleri, Demirtaş, Yüksekdağ posteri paylaşmak. HDP yöneticisi olmak. PKK yöneticisi olmayı anladık da HDP yöneticiliğinden aleni bir tutuklama gerekçesi olmasını görmedik. Mutlaka bir gün bir mahkeme bunları inleyecek ve Sistematik bir tavsiye anlayışının olduğu ortaya çıkacak.
“Cezaevi koşullarına dair mektuplarıma el koydular”
“Cezaevi koşullarını Bakanlığa yazdım, parlamentoya yazdım, uluslararası kurumlara, CPT’ye, AİHM’e yazdım. Denetlenemez deniyor. Zarfı açıp bakamazlar bile, doğrudan o adrese gönderilir. El koyma kararı verdiler, ulaştıramadılar. Cezaevi koşullarını bakanlığa yazdım el koydular, Meclis grubuna yazdım el koydular, CPT’ye yazdım el koydular. İtiraz etti avukatlarım Edirne infaz hakimliğine tek bir satırla reddedildi. Edirne Cezaevi bilmem ne kurumunun aldığı karar uygun olduğundan reddedildi. Sıfır gerekçe.
“Yargı devlet adına değil millet adına yargılar”
“Tüm dosyalarda şöyle bir şey yaratılmak isteniyor: Biz devlet adına sizi yargılıyoruz. Hayır, düzeltelim iki şeyi; yargı devlet adına yargılamaz, millet adına yargılar. İkincisi yargı devleti tek başına temsil etmez. Devleti üç erk aynı anda birlikte temsil eder. Üç erk birbirinden bağımsızdır ama bu üç güçten yasama yürütme ve yargıdan en etkili olanı yasamadır. Kanun koyucu doğrudan milletin iradesini temsil edendir. Yani devlet dediğiniz siz değilsiniz, hepimiziz. Kimse bizi devlet adına bu operasyonu yaptık diyemez, devlet sen misin yahu! Devlet 80 milyondur, onu temsil eden kurumlar da yasama yürütme yargıdır, ben de o devleti halkım adına temsil ediyorum. Kimse bize, devletin tokadını falan göstermeye kalkmasın. Devlet kimsenin babasının malı değildir. Devletse biz de devletiz, hepimiz devletiz. Kimse devlet adına tehdit yöneltmeye kalkmasın.
“İktidar yaptığı açıklamalarla, yargıyı devletin bizim üzerimizdeki sopası olarak göstermeye kalkmasın. Yargı halkın yargısı olmak zorundadır. Yasada da böyledir, uygulamada da böyle olmak zorundadır. Karar verilirken de devlet adına karar verilmez. Millet adına karar verilir, hüküm kurulur. O nedenle bizler de bu milletin temsilcileri olarak asla devletin yargıladığı halkın temsilcileri olarak kendimizi kabul etmeyiz. Kendini devlet yerine koyanları da devlet olarak görmeyiz. Herkes haddini bilmelidir, biz haddimizi biliyorsak herkes bilmelidir.