COP26 Türkiye Koalisyonu adı altında bir araya gelen çeşitli ekoloji örgütleri, sendika ve meslek örgütleri, İskoçya’nın Glasgow kentinde başlayan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ne dair tutum belgesi paylaştı.
“Ekolojik krizin en önemli göstergesi olan iklim krizine karşı hükümetlerin sorumsuzca davranışlarının ve suçlarının üstünün örtülmeye çalışılmasını teşhir ediyoruz” denilen tutum belgesinde, iklim krizinin nedeninin, insanın emek gücü de dahil doğanın her parçasını metalaştıran kapitalizm olduğu ifade edildi.
Kapitalistler krize çare bulmak istiyormuş gibi yapıyor!
Evrensel ‘in haberinde, Krizlerin gerçek sorumlularının ulusal ve uluslararası düzeyde birbirleriyle ekonomik, politik ve askeri düzeyde rekabet eden şirketler ve onların hizmetinde olan devletler olduğunun altı çizildiği tutum belgesinde, şirketlerle kol kola girmiş devletlerin, yarattıkları bu krize çare bulmaya çalışıyormuş gibi yaptıklarına dikkat çekildi.
İklim krizini çözülebilmesi için bütün eşitsizlikleri ve adaletsizliklerin de birlikte çözülmesi gerektiğine vurgu yapılan tutum belgesinde şu görüşlere yer verildi:
“Dünyaya egemen olan kapitalistler kendilerinin neden olduğu krizlerden yeni fırsatlar yaratmaya çalışıyorlar. ‘Yeşil dönüşüm’ün, başına ‘sürdürülebilir’, ‘yeşil’ sıfatları ekleyerek yaptıkları yatırımların bir ‘yeşile boyama’ olduğunu, kapitalizmin hiçbir şekilde sürdürülebilir ve ‘yeşil’ olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Ekolojik krizi sadece iklim krizine, iklim krizini de sadece karbon emisyon miktarına indirgeyen, çözümü de sadece enerji kaynağının değişimi olarak teknikleştiren yaklaşımlar iklim krizini daha da derinleştirmektedir. Yeraltı-yerüstü, denizaltı ve uzay madenciliğine bağlı olan bu ‘yenilenebilir’ enerjiler, iklim krizine çözüm olmaktan çok, krizi derinleştirici role sahipler. Enerjide dönüşüm, dünyada yeniden madencilik furyasını tetikleyerek sömürgeciliği, militarizmi ve emperyalizmi güçlendirip yaygınlaştırarak ekolojik yıkımı ve emek sömürüsünü derinleştiriyor.”
Ne yapmalı?
Tutum Belgesinde “Ne yapmalıyız” başlığı altında şu önerilere yer verildi:
1-Ekokırım suçlarının tanımlanmasını ve bir “Ekoloji Hakları Sözleşmesi” hazırlamaya başlamasını öneriyoruz.
2-Her yerel mücadelenin uluslararası dayanışma ağlarınca desteklenmesini sağlamalıyız.
3-Tüm dünyada eşzamanlı eylem ve etkinlikler için dünya eylem takvimi oluşturmalıyız.
4-Yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları ile en önemli karbon yutak alanları olan ormanların tümünün devletlerin ve şirketlerin enerji, maden projelerinden korunması için birlikte mücadele etmeliyiz.
5-İklim krizinden en çok etkilenen kadınların, yaşlıların, çocukların, gençlerin, engellilerin, yerli hakların ve yoksulların desteklendiği, tüm dezavantajlı grupların temel hak ve ihtiyaçlarını da dile getiren bir mücadele hattı geliştirilmeliyiz.
6-İklim krizi ya da savaş kaynaklı yaşanan/yaşanabilecek olan göçler için göçmen/mülteci/sığınmacılara yönelik yaşam hakkı da dahil olmak üzere tüm hak gasplarına karşı sınır güvenlik politikalarına karşı politikalar üretmeli, göçmen düşmanlığına karşı çalışmalar yürütmeliyiz.
7-Suyun ticarileştirildiği tüm projelere karşı çıkmalıyız. Yeraltı ve yerüstü sularının kirletilmesine engel olmalıyız.
Türkiye’de ekolojik yıkım manzaraları
Türkiye’nin iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerden birinde yer aldığına dikkat çeken açıklamada, hükümetin Paris Anlaşması’na taraf olmak için verdiği “ulusal katkı beyanı”nda azaltmak bir yana 2030’da 2012’nin iki katından fazla karbon emisyonu yapmaya söz verdiği dile getirildi.
Bu anlaşmaya taraf olan hiçbir ülkenin bugüne kadar sözünü tutmadığına dikkat çekilen tutum belgesinde, Türkiye’deki ekolojik yıkım görüntüleri şu sözlerle dile getirildi:
“Madencilik faaliyetleri, Türkiye’de tüm bölgeleri kapsayacak şekilde çoğalıyor. Buralar, yerli ya da uluslararası sermayenin yatırım alanları olarak görülüyor, tarım arazileri imara açılıyor, yeraltı ve yerüstü sularının ve canlı yaşamının üzerindeki etkileri dikkate alınmıyor. Göller ve nehirler kuruyor, henüz kurumamış olanlar da inşaat projelerinin tehditleriyle karşı karşıya. 2021 yılında Türkiye’de ortaya çıkan yangınlar, uzun zamandır süren kuraklık ve seller, iklim krizine karşı verilecek mücadele için yarının çok geç olacağını yakıcı bir şekilde bize söylüyor. ‘Yenilenebilir’ adı altında enerji yatırımları, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artıyor. Mevcut termik santraller faaliyetlerine devam ederken yeni fosil yakıt yatırımları yapılıyor; bir yandan Akkuyu Nükleer Santrali inşaatı devam ediyorken kabul edilen yasalarla Türkiye’nin nükleer çöplüğe dönüşmesinin temelleri atılmış durumda.”
Türkiye’de ne yapılacak?
COP26 Türkiye Koalisyonunun Türkiye’de yapılacaklara dair paylaştığı görüşlerden bazıları şunlar:
Türkiye’de gerçekleşen tüm eko-kırımın envanterlerini oluşturmak; her bölgedeki ana sektörlerin, altyapıların ve mega projelerin envanteri ile işe başlamak
Yerel yönetimlerin kent politikalarını ekolojik yaklaşımla hayata geçirmesi için baskı araçları geliştirmek, sonuç almak için takip etmek
Yerel yönetimlerin seçimle belirlenen yöneticilerinin yerine gelen atanmış kayyumlar döneminde yapılan eko-kırımların kayıt altına alınmasını sağlamak
Kömürlü termik santrallerin kapatılmasına ve yenilerinin açılmamasına yönelik çalışmaları hızlandırmak
Kanal İstanbul gibi mega yıkıcı projelerin durdurulma çalışmalarına hız vermek
Doğanın talanını hızlandıran savaş stratejilerine karşı barış taleplerinin sesini yükseltmek için emek, ekoloji, kadın ve diğer toplumsal hareketlerle birlikte yaşamı savunmak için ortak karşı çıkışlar örgütlemek
Akkuyu Nükleer Santrali’nin, nükleer çöplük yatırımlarının ve Sinop’ta açılması planlanan yeni santralin durdurulması için etkin çalışmalar yapmak.
6 Kasım Küresel Eylem Günü’ne çağrı
COP26 Türkiye Koalisyonu, 6 Kasım Küresel Eylem Günü için çağrı yaptı. 6 Kasım’da tüm dünyada 31 Ekim-12 Kasım arasında Glasgow‘da gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 26’ncı Taraflar Konferansı sırasında iklim hareketlerinin taleplerini yükseltmek için sokaklara çıkacak. Türkiye’de de benzer eylemlerin gerekliliğini ifade eden koalisyon, “6 Kasım 2021 Cumartesi günü bulunduğunuz şehirde, köyde, iklim adaleti için mücadele eden yerel kampanyalara ve tabandan örgütlenen gruplara katılın” çağrısında bulundu.
”adalet dünya liderleri tarafından sunulmayacak”
Açıklamada “Adalet, bize dünya liderleri veya şirketler tarafından sunulmayacak. Sadece ve sadece biz, tüm dünya halkları için adil bir geleceği tasarlayıp inşa edebiliriz” denildi.
İklim değişikliğinden pandemiye, yoksulluktan ırkçılığa birçok kırılma noktasından geçtiğimiz belirtilen açıklamada, “Biliyoruz ki bu krizler artık üst üste geliyor ve hepsi de aynı sebepten kaynaklanıyor. Bu krizlerin etkilerinden kimse kaçamazken, bu krizlere en az etkisi olanlar en fazla acıyı çekenler. Dünyanın her yerinde iklim krizinin yükünü en fazla taşıyanlar en yoksul insanlar ve ‘beyaz olmayan’ topluluklar” denildi.