ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Barkın Timtik ve Oya Aslan’ın tutuklu yargılandığı ÇHD davası, Silivri Hapishane Kampüsü 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Duruşma gelen avukatların duruşma salonunda yer olmadığı söylenerek duruşma salonuna alınmaması nedeniyle en az bir saat gecikmeli başladı.
Duruşmaya CHP Milletvekilleri Ali Şeker, Ali Haydar Hakverdi, HDP Milletvekilleri Ömer Faruk Gergerlioğlu, Meral Danış Beştaş, Necdet İpekyüz, Mehmet Tiryaki, Musa Piroğlu, eski CHP Milletvekili İlhan Cihaner, TBB Başkanı Erinç Sağkan, TBB Saymanı Gökhan Bozkurt, TBB Genel Sekreteri Veli Küçük, İstanbul Baro Başkanı Filiz Saraç, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, Batman Baro Başkanı Erkan Şenses, Sanatçı Pınar Aydınlar da katıldı.
Söz alan ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, kendisine iletilen listeye göre yirmiden fazla avukat örgütünü temsilen 60’ın üzerinde yurtdışından temsilcinin salonda olduğunu belirtti ve “Dünya üzerinde hiçbir ceza davası bu kadar güvende değildir. Bu kadar kalabalık bir avukat heyeti tarafından güven altına alınmamıştır” dedi.
Dayanışma içinde olanlara teşekkür eden Kozağaçlı,”Tahir Elçi dosya başlandığından beri hep aramızdaydı. O da katledildi. Kaybettiğimiz tüm meslektaşlarımızı anıyoruz. Bu dosyaya katılan ve katledilen avukat meslektaşlarımı anıyorum. Hepsi bu dosyanın avukatlarıydılar. İyi ki varlar, iyi ki bu işi yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Ancak dün meslektaşlarıyla bir araya gelebildiklerini ve son on beş günü Amasra maden katliamının evraklarını incelediklerini söyleyen Kozağaçlı, dosyanın müdafilerinin Amasra’da mücadele ettiğini altını çizdi ve ekledi: “Onlarla gurur duyuyorum.”
Kozağaçlı, şöyle devam etti: “Gelip bana dediler ki ‘ATK raporunu inceledik, bizce savunma yapmamalısın. Ortaya çıkan mesele, değil savunma yapmaya, bir yargılama yapmaya imkan vermiyor. Dosya çöktü tamamen’ dediler. Dosyanın bu şekilde çökmesine benim rızam yok. 10 yıldır biriktirdiklerimi mahkeme heyetine anlatmadan vazgeçemeyiz. Burada bulunmamızın, ölü veya sağ, yoksullarla ilgisi var. Biz avukatız: Kendimiz için asaleten ve konuşamayanlar için vekâleten konuşacağız. 2014’te Sadece duruşmadaki beyanlarımızdan kitap bastırmıştık. Bu işlere çalışırken fark ettim ki, beyanlarımızın olduğu kitap Gaziantep 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından toplatma ve el koyma kararı verilmiş. Dosyasındaki sorgular yasaklanmış ve toplatılmış bir dava.
“Kıracağız o mühürleri”
Söz konusu toplatma kararı her şey hakkında toplatma kararı verildiğini ancak böyle bir şeyin mümkün olmayacağını söyleyen Kozağaçlı, “Derneklerimizin, bürolarımızın ve evlerimizin basılmasından itibaren 2 ay eksikle 10 yıl geçmiş. 18 Ocak 2013 tarihinde Beyrut’tan yaptığım basın açıklamasında önce neden böyle bir saldırının hedefi olduğumuzu anlatıp; yaptığımız işleri, yürüttüğümüz davaları sıralayan bir liste sunduktan sonra şöyle söylemişim: ‘Bizi tutuklamak mı istiyorsunuz? Savcılıklarda ve mahkemelerdeki hukukçu profili bu iken elbette yapabilirsiniz. Ama biz tutuklandık diye bu işler yapılmaz sanıyorsanız çok yanılırsınız. Biz bir avukatlık kültürü, geleneğiyiz. Bizi tutuklayarak madenci öldüremezsiniz. Biz oraya gider onları tespit eder, cezalandırılmalarını sağlarız.’ Yine 2013’te potansiyel davanın içeriğine ilişkin bir tahminde de bulunmuşum: ‘…değil bizi endişelendirecek ciddiyette bir suçlama, eli yüzü düzgün bir komplo bile kuramadıklarını zaten tahmin ediyorum…’ Geliyorum. O dönem neden oradaydım? 2013’ün Şamını hatırlayın. Suriye’ye saldıran 100 silahlı cihatçının 75’i Türkiye’den geçiyordu. Malvarlıkları, müzeleri, fabrikaları yağmalanıyordu. İmalat seri numaralarını Antep’te, Mersin’de bulduk. İnsanlar yardım istemek için, Suriye’ye dost olan kimse yok mudur diye sormak için bizleri çağırdılar. Yağmalanıp Türkiye’ye taşınmış malvarlıklarını gösterdiler. Kafa kesmeleri, çocuk kaçırmaları, tecavüzleri saymıyorum. 5 kere hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Yine büroma saldırdılar, özel harekat polisleriyle kapılarımızı kırdılar. O sırada Lizbon’daydım. Portekizli meslektaşlarım ‘gitme, kapı kıran sana ne yapmaz’ dediler. Teşekkür edip gelip büroma konulan mührü söktüm. Bir kere mühür vurulmasına izin verirseniz, bir kere o mührü kırmazsanız yaparlar. Kıracağız o mühürleri” dedi.
“10 yılda dosyaya 37 savcı ve 42 hakim el attı”
Çağdaş Hukukçular Derneği’ne vurulan mührü meslektaşlarının söktüğünü ve ÇHD’nin tüm gücüyle ayakta olduğunun altını çizen Kozağaçlı, “Önünüzdeki dosyaya ise bugüne kadar 37 savcı ve 42 hâkim el attı. Başka bir deyişle on yılda seksen kişiyle altından kalkılamamış bir işin sorumluluğunu bu bir haftada üç buçuk imzayla üstleneceksiniz. Neden üç buçuk imza diyorum, heyetin imzası tamdır sorun yok ama savcı beyin mütalaası kendisine ait değil. Yazım, noktalama hatalarıyla birlikte iddianameyi kopyalamış savcı bey. Bir utanma olabilir mi acaba buna dair? 37 savcı ve 42 hakim el atmış. Şimdi siz 3.5 imza ile bu 10 yılda bitmemiş dosyayı mı bitireceksiniz? Diyebilirsiniz ki 3500 avukatla bir şey kopartamamışsın, şimdi bize nasıl laf ediyorsun diye. O da bizim ayıbımız olsun. Ama aynı vekaletname belgesinde 2000’in üzerinde avukata yetki belgesi sunulmuş bir dosya da yok tarihte” ifadelerini kullandı.
Tutuklanan ne ilk ne de son avukat olduklarını belirten Kozağaçlı, “Selefinizin vizyon, imkan ve kapasitesine sahip olmadan pratiğini taklit etmenin başarıyı garanti etmediğini göreceksiniz. Doğru duydunuz, tam olarak söylediğim şeyi kastettim. Eğer kuvvetler ayrılığından murat yargının kendisini yürütmeden ayırabilmesiyse, ülke tarihinde ciddiye alınabilecek tek başarı Gülen Cemaati sayesinde yakalanmıştır. Nereden biliyorum, bizim soruşturmamızın devam ettiği süreçte, aynı kişiler Başbakan ve Bakanların oğulları hakkında ve Mit Müsteşarı hakkında soruşturma yürütüyorlardı. Ancak biz daha önce de uyanıkmışız, bunların neler çevirdiğini fark edip, 2013 yılındaki savunmamızda değinmişiz. Siz onların bakan çocukları hakkında yürüttüğü soruşturmanın boğazınızdan geçemeyeceğini düşündünüz, takipsizlik kararı verdiniz. Bizi yutulabilecek lokma saydınız ki bizi ısırdıklarında göz yumdunuz. O dosyalarda hukuka aykırı delil tartışmışsınız sayfalarca, şimdi bizi küçük lokma sayıp görmezden geliyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Kozağaçlı, şöyle devam etti: “Hukuksal tahakkümü, başkaca tahakküm tarzlarından ayıran şey, kendini üçüncü taraf olarak sunan bir gücün tahakkümü olmasıdır. Bunu kendim için söylemiyorum. Soma için söylüyorum. Yargıtay Ceza Dairesi oy birliği ile bir karar veriyor, diyor ki olası kasıt var. Bu kararı duyduğum gün dedim ki, bunu böyle bırakmazlar. Maden patronlarını hapis cezasıyla tehdit edecek bir hükümet değildi bu. İtiraz ederler sanıyordum. Ne yaptılar sayın Başkan? Basit matematik yaptılar, 5 üyenin 3’ünü aynı gün aynı anda üye atayıp, kararı oy çokluğuyla çıkacak hale getirip, değiştirdiler. Bu tip sahtekarlıklar için verdiğiniz paraya yazık. Böyle tahakküm kurulmaz. Aynı gün 3 üye atayıp karar değiştirebiliyorsanız tüm teşkilat size masraf sayın Başkan Böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğiz. Bizi tutuklamakla falan olmaz o iş. Bunu hukuk diye bize yutturamayacaksınız. Bu davada bizi tutukladılar, dövdüler, mallarımıza el koydular, yağmaladılar. Bunların hepsi suç. Burada bir numara yapmanız lazım. ‘Hürriyeti tahdit’ eyleminizi ‘gözaltı’ diye yutturmanız lazım. Yağma fiillerinizi ‘arama ve el koyma’ diye yutturabilirdiniz. Beceremediniz bunları. Bu kadar basit iş yaptınız bu dosyada, böyle de tahakküm olmaz. Siyasi dava böyle görülür diyorsanız bunu kabul ediyorum. Ben kendi adıma dostu da düşmanı da tanımayı kabul ediyorum.”
Mahkeme duruşmaya ara verdi.
Duruşma aranın ardından Kozağaçlı’nın beyanıyla devam etti. Mahkeme heyetinin cemaat ile devamlılığı açıkça itiraf etmesini beklemediklerini ancak kopuntu da yokmuş gibi davranamayacaklarını belirten Kozağaçlı, duruşma savcılarının iddianame savcısının paragraflarını imla hatalarıyla birlikte kopyaladığını söyledi.
Yapılacak işin savcının iddia ettiği dijitallerin incelenmesi ve tanıkların ifadesini dinlemek olduğunu söyleyen Kozağaçlı, on yıldır bunların neden yapılmadığını sordu. “Avukat Süleyman Taşbaş, cemaatin kadrolu joker avukatıydı. Bu kişi benim hakkımda soruşturma başlatılmasına sebep olan kişi. Bize diyorsunuz ki ‘bu adamların (sahtecilikten yargılanan polislerin) ne yaptığını biliyorum, bana bu dosyada ne yaptıklarını söyleyin?’ Avukat Süleyman söylemiş ‘beni çağırırlardı, gelir ifadeyi imzalar, zarfta paramı alırdım’ diyor. Kağıt üstünde, ‘sanık müdafiidir’ ama sanık tarafından çağrılmamıştır. Onun için ‘Çağrılmayan Süleyman’. Baro tarafından da görevlendirilmemiştir. O, örgüt avukatıdır: Talimatını ve parasını örgütten alır. Söylediklerine inanılabilir mi” diyen Kozağaçlı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bunlara inanarak iddianame hazırladığını, ağır ceza mahkemesinin de ciddiye alarak hüküm kurduğunu belirtti.
“Bu korku bayrağına teslim olmayız” vurgusu yapan Kozağaçlı, endişesinin kurulan hüküm nedeniyle avukatlıktan men edilmek olduğunu da dile getirdi.
‘Ebru bu nedenlerle öldü’
“Adil yargılanma” talebi için başlattığı açlık grevi direnişinde ölümsüzleşen Avukat Ebru Timtik’i anan Kozağaçlı, “Ebru’yu el birliğiyle katlettiniz. Yargıtay, mahkeme el birliğiyle Ebru’yu katlettiniz. Ebru hakkındaki bozma kararını açıklama için Ebru’nun ölmesini beklediler. Ebru’nun 1 hafta bir zamanı olmadığı biliyorlardı, beklediler. Ebru’nun ölümü bu dosyanın kıyametidir. Kıyametin iki anlamı ve birisi aydınlanmadır. Bu sebeple kıyamettir diyorum. Ebru’nun ölümü bu dosyanın örtüsünü kaldırdı, Ebru’nun ölümü, şehitliği bu dosyanın aydınlanmasıdır. ‘Ebru’nun şehitliği, ‘örgüt üyesi olduğu için’ denilen bir şey değil, ya da biz çok dindar olduğumuz için şehit demiyoruz. Bizi dinlerseniz şehidin tarihsel ve etimolojik kökenini anlarsınız. Şehit şahit olma kökünden gelir. Ebru’nun bu dosyada şahit olduğu şey, gelecekte kurmak istediğimiz topluma dair şahitliktir. Bu dosya hakkında şahit arıyorsanız Ebru’nun şahitliğine bakacaksınız, getiremediğiniz 14 kişiye değil. Şehit, zulme karşı kendi direnişini şahit göstererek, aydınlanmasını paylaşarak, dünya üzerinde toplumsallaştırılmaya en az elverişli olan şeyi, yani bizzat ölümünü toplumsallaştırarak toplumun geleceğine kefil olur. Ebru da tam bu nedenle öldü. Onun Avukat kimliğiyle ölümünün sadece bizim mesleğimizi değil sizinkini de ne kadar ilgilendiriyor olduğunu önümüzdeki yıllarda göreceksiniz” dedi.
“Zamanın sizi ısıtmasına veya isimlerinizi aklamasına asla izin vermeyeceğiz” diyen Kozağaçlı, Timtik’in şehitliğinin bu davaya ait ve hatta tamamlayamadan bitirmeye çalışılan davanın tek mümkün hükmü olduğunu ekledi.
İddianamenin kapsadığı 1996 yılından tutsak edildiği 2017 yılına kadar 700 müvekkilinin fiilen cenazesine katıldığını, onları gömdüğünü söyleyen Kozağaçlı, “Sayıları karıştırmışsınız. Toplu mezar açtım, madenlerden, garlardan insan topladım. Tam da bu anlamıyla ölülerin avukatlığını yapıyoruz. Issız mezarlıkların ıssıyız. Biz avukatlıktan bunu anlıyoruz. Suç dediğiniz buysa eğer. Müvekkillerimizin cenazelerini kaldırırken birçok adli tıp uzmanı ile çalıştık. Yeri gelmişken anayım, Şebnem Korur Fincancı Türkiye’nin dünya çapında yetiştirdiği en iyi adli tıp uzmanıdır. Bu ülkenin hukukuna onu tutuklayanlardan daha fazla katkısı vardır” dedi.
Mahkemenin Timtik’in yoksulluğu, yetimliği aşarak kafa tutmasına ve direnmesine hazmedemediğini söyleyen Kozağaçlı, “O’nun fotoğrafına, onun cenazesine, onun dayısına laf uzattığınızda artık bu sınıf kavgası değil, sokak kavgası olur” ifadelerini kullandı.
Dokuz yıl boyunca oyun oynadılar
Beyanına devam eden Kozağaçlı, dosyanın ertelenmesi ve taleplerin kabul edilmesi gerektiğini hatırlattı. 24 yıl önce elde edildiği öne sürelen bir dijital malzeme olduğunu, 17 önce incelenip savcılık emanetine kaldırıldığının söylendiğini aktaran Kozağaçlı, “10 yıl boyunca her heyetten getirilmesini istedik, haklarını yemeyelim hepsi de Emniyet’e tekit müzekkeresi yazdılar. Hakkımızdaki delilleri Mahkemeye getirmeye çalışıyoruz yani. Savcılık asla cevap vermedi. Bugüne kadar ‘kütükler bendedir, alın buyurun’ diyemedi. 9 yıl boyunca bu oyunu oynadılar. Bu sene bir sabah gelip dediniz ki, alın buyurun kütükler. Kütük gelince hepimiz sevindik. Çünkü bu kütükler hayatımızdan söz ediyordu, sevincimizin sebebi bu metinlerin yalanlığını artık koyabilecek olmamızdandır. Falanca kente gitmiş, falanca hapishaneye gitmişler, falan filan. Elbette yalan tamamı. 22 kalem inceleme başlığı talep ettik, ATK’den bundan sorulsun istedik. Siz tek bir soru sormak istediniz, ‘dosyadaki evraklar bu dijitalden mi basılmış.’ Bizim sorularımızı sorsaydınız dün akşama kadar kalmayacaktı bu iş” dedi.
ATK’nin dört ay bu evrakları elinde tuttuğunu ve 11 sayfalık bir üst yazı ile dijital kütükleri ve imajları mahkemeye iade ettiğini belirten Kozağaçlı, “Ramazan Akyürek, 6 tane harddiski, 3 Tane DVD Fikret’e veriyor. Fikret yazık çok ceza yedi evrak sahteciliğinden. Ramazan, Fikret’e ne verdi? Bilmiyoruz. Nereden aldı da verdi? Bilmiyoruz. Ramazan Fikret’e verirken nasıl oluyorsa 1 CD, 2 CD oluyor. Adli Tıp Raporu diyor ki, Harddisk’lerde bir şey yok, DVD’lerde bir şey yok. Tek bir CD’de 2 meselede eşleşme var. Peki o CD hangi CD Ramazan’ın 2. CD’si. CD’nin oluşturulma tarihi farklı, oluşturulma yeri Türkiye, Ramazan almış koymuş bu CD’ye bunları Türkiye’de” ifadelerini kullandı.
“Çuvalı açan size kaldı tüm yük”
Dijitallerin adli tıbba yollandığı konusunda yalan söylendiğini belirten Kozağğaçlı, şöyle devam etti: “Çok büyük bir skandalla karşı karşıyasınız. “Buldum” diye sevindiğiniz dijitaller yalanmış, sahtekarlıkmış. Bu dijitaller incelendi o iş sahte. O çuvalı bu dosyaya getirdiniz. O çuvalın sırrı, açılmadan bize ceza verilmesiydi. Özgür’e o çuval açılmadan ceza verildi, kesinleşti. Behiç ve Aytaç buradan hükümlü. Siz hata edip açtınız, sırrı bozuldu. O iş sahte. Cemaat dönemindeki Savcılık olsa o çuval yerine size sahte çuval yollanırdı, ATK tam da o raporu yollardı, Ramazan gelir bunlar gerçek derdi. Maalesef o çuvalı açan size kaldı tüm yük. Bana kalırsa bu iş nasıl olmuş. Polisler o ülkeye gitmiş, üç beş bir şey öğrenmişler, bizi götürmeye yetmeyeceğini fark etmişler, kendileri bir şeyler uydurmuşlar. Benim tespit ettiğim 15 ayrı makam bu dijitalleri istemiş, göndermemişler. Çünkü üstüne yazmışlar ki, ‘istenirse göndermeyin.’ Şu bir soru: Belgelerin tamamı sahte olsa yine de benim hakkımda ceza vermek ister miydiniz? Yüzünüze bakınca öyle hissettiğinizi anlıyorum. Ancak şunu bilin ki o evraklar sahte.”
Duruşma bugünlük sona erdi, yarın saat 10.00’da devam edilecek.