Maruz kaldıkları hak gaspları, aşağılanma, hakaret ve tehdide karşı Tarım-Sen’de örgütlendikleri için işten atılan tarım işçilerinin direnişi iki aya yaklaştı. Agrobay Seracılık işçilerin kimisi sözlü, kimisi de mesajla işten attı, ancak resmi çıkışlarını yapmayarak anayasadan doğan haklarını kullanmasını engelledi. Bunun üzerine kapı önü direnişine geçen işçilerin çıkışları yapıldı ancak patron Arzu Şentürk’ün talimatıyla işçiler kod 46 ile çıkarıldı. Bu kodla işçinin hem hakları gasp edildi hem de başka bir işte çalışması engellendi.
Agrobay işçisi kadınlar iki aya yakındır hem kapı önünde hem de Agrobay’ın ürün ihraç ettiği ülkelerin konsoloslukları önünde hem de Meclis’te yaptıkları açıklamalarla seslerini duyurmaya çalışıyor. İşçilerin tüm haklarını verdiklerini, sendikadan bihaber olduğunu iddia eden patron Şentürk’ün yalanlarını teşhir eden Agrobay işçileri, “İşe geri dönmek istemiyoruz. İçeride kalan maaşımızı, tazminatımızı versin, kodumuzu değiştirsin” diyor.
Agrobay işçisi bir mektup yayımlayarak tüm kadınlara seslendi, dayanışmaya çağırdı.
Mektupta şu ifadeler yer aldı: “Bizler 52 gündür hakları için Agrobay Seracılık önünde direnen kadın işçileriz. Tarım işçisiyiz. Belki birçoğunuzun bildiği hikayemizi yine de sizinle paylaşmak isteriz. Biz kadın emekçiler; Bergama, Dikili, Kınık ve Ayvalık bölgelerinde, bu yörenin köylerinde yaşıyoruz. Çok erken yaşlarda burada tarım işlerinde, sonra da bu serada çalışmaya başladık. Kendi topraklarımızda bir başkasının işçisi haline getirildik. 6, 12, 18 sene gibi uzun zamanlarca Agrobay’a emek verdik. Aslında yaşımız çok olmasa da torun torba sahibiyiz birçoğumuz, fakat hala çalışmak zorunda olan ihtiyaç sahibi insanlarız. Kimimizin okutacak çocukları, kimimizin doğacak torunları, yüklü ev kiraları ve banka borçlarıyla çalışmaktan başka çaremiz yok, çünkü bizler emeğiyle var olabilen insanlarız. Tüm çalışma hayatının genelinde olduğu gibi bizim yöremizde de kadınlar için çok da fazla iş seçeneği yok. Bu yüzden Agrobay Seracılık tarafından; kamuoyunun son iki aydır duyduğu, bizimse yıllardır ezildiğimiz ağır koşullar, maruz kaldığımız kötü muameleler altında çalıştırılabildik.
İhtiyaç sahibi olmanın, seçeneksiz kalmanın getirdiği çaresizlikle, dayanılmaz sıcaklar altında yıllarca sigortasız çalıştırıldık. Can güvenliğimizin olmadığı, gerekli önlemlerin alınmadığı bu serada defalarca kez ağır kazalar atlattık. Yaşadığımız tüm baskı ve mobbingleri sineye çekmek zorunda kaldık. Ne zaman ki tüm bu zulme karşı kafamızı kaldırdık, kendimizi güvence altına almak için sendikalı olduk; o zaman da tazminatsız ve içeride kalan tüm haklarımız gasp edilerek kapının önüne konulduk. Hem de alabileceğimiz işsizlik maaşını, tazminatlarımızı, başkaca iş kapılarını engelleyen; bizleri karalayan kod46, yani hırsızlık ve yüz kızartıcı suçlamalar ile. Yıllarca işletmenin hiçbir malına elini sürmemiş, alnının akıyla çalışmış, sağlığını feda etmiş biz kadınlar, bize yapılan bu haksızlığa karşı birleştik. Tam da bu noktada hepimiz için hikâyenin akışı da değişti. Yıllarca hor görülen, her türlü baskıya rıza göstermek zorunda bırakılan, işimizi en iyi şekilde yaparken dahi izin hakkı olmayan, tuvalet hakkı kısıtlanan, kıymet verilmeyen, küçümsenen, adı sanı bilinmeyen kadın işçilerken artık Agrobay direnişçisi kadınlar olmuştuk. Direnmenin bir bedeli olacaktı, bunu biliyorduk elbette. Mücadeleye başladıktan sonra jandarmayla karşı karşıya getirildik; çocuklarımızın, torunlarımızın gözleri önünde yerlerde sürüklendik, darp edildik, defalarca kez gözaltına alındık. Yıllarca Agrobay’ı büyüten emekçi ellerimiz kelepçelendi. Bu sırada patronumuz Arzu Şentürk yörede köy köy kapı kapı dolaşıp hakkımızda kötü propaganda yapmaya, bizleri yaşadığımız yerden ötekileştirmeye çalıştı. Gazetelerde, TV programlarında bizi ‘terörist’ ilan edip kendini kadın istihdamı sağlayan bir kadın hakları savunucusu gibi pazarlamaya çalıştı. Üstelik hem iktidarla hem muhalefet partileri ile olan gelişkin bağlarına güvenerek bu zulmü hala yoğun bir şekilde sürdürüyor. Biz Arzu Hanım’ı da onun çevresindeki ilişki ağlarını da onu koruyup kollayanları da bizi yok sayanları da tanıyor, biliyor, görüyor ve izliyoruz. Fakat Arzu Hanım’ın atladığı bir şey var; biz Agrobay direnişçisi kadınlar, sadece ona değil bu toplumsal düzende kadına biçilen role rağmen kendi ailelerimizde dahi bize karşı duranlara rağmen ayağa kalktık. Bizim için bu konu sadece bir tazminat veya ekonomik talepler meselesi değil; tek bir kadının yıllardır binlerce kadını ezdiği, hayatını çaldığı bu sömürü çarkını kırıp parçalayamasak dahi bu yörenin tüm kadınları için ilk çoban ateşini yakabilmektir.
‘Samimi bir kadın dayanışmasına ihtiyacımız var’
Bugün Agrobay’ın, Avrupa’nın en büyük serası olmasını sağlayan biz emekçi kadınlarız. Tek isteğimiz ise haklarımız. Bize yalnızca hukuk kapısını açık bırakan Agrobay biliyor ki, bu şekilde senelerce sürecek olan davaların sonunda hakkımız olan para, pul olacak. Bizler bu sırada borçlarımız ile boğuşacağız, şirketin yaptıkları da bu şekilde yanına kâr kalacak. Kısacası ses çıkarmak, hakkını aramak isteyen diğer kadınlara da bizim üzerimizden ibretlik bir tablo çizilmeye çalışılıyor. Servetini bizden çaldıkları üzerine büyüten bu şirketin, her türlü baskı yöntemiyle kısmaya çalıştığı sesimizi çoğaltmamıza yardım edin. ‘Kadın istihdamı, kadın mücadelesi’ gibi kavramları kendine vitrin yapıp arka planda kadınların üzerine basa basa sermayesine sermaye katan bu ikiyüzlülüğe karşı gerçek, somut, samimi bir kadın dayanışmasına ihtiyacımız var. Tüm kadınların desteği direnişimiz için kritik bir önemde. Biz Agrobay direnişçisi kadınları çadırda ziyaret edebilir, sosyal medyadan sesimizi duyurabilir, Agrobay’ın ihracat yaptığı ülke konsoloslukları önünde eylem gerçekleştirebilir, siyasi partilere baskı yapabilir, uluslararası ağlarda sesimizi duyurabilir, boykotlar örgütleyebilirsiniz. Bizlerin aklına gelmeyen somut dayanışma pratiklerini hayata geçirebilirsiniz. Her zorluğa karşı haklarının peşinden giden biz kadınlar bu mücadeleyi kazandığımızda, bu bölgede yaşayan binlerce tarım işçisi kadının hikayesinde bir değişimin başlangıcını da kazanmış olacağız. Sevgi ve dayanışmayla…”