Açlık grevinin 213. gününde olan Grup Yorum üyeleri Bahar Kurt ve 204. gününde olan Helin Bölek ile Küçük Armutlu’da bulunan direniş evinde Gazete Patika olarak röportaj gerçekleştirdik. Gerçekleştirdiğimiz röportajda Grup Yorum üyeleri sağlık durumlarına, direnişin amaçlarına ve taleplerine dair şunları ifade etti: “Diyoruz ki; hiçbir şey için geç değil, bir umut var, çıkış var, değiştirebilir, bir şeyler yapabiliriz. Bu gücü hissettirmek istiyoruz”
Grup Yorum, üyelerinin serbest bırakılması, haklarındaki davaların düşürülmesi ve meydanların kendilerine açılması talebiyle başlattıkları açlık grevi eylemini sürdürüyor.
240 gündür açlık grevi eylemini sürdüren Grup Yorum üyeleri taleplerinin karşılanmasını ve baskıların son bulmasını istiyor.
Gazete Patika olarak açlık grevinin 213. gününde olan Grup Yorum üyeleri Bahar Kurt ve 204. gününde olan Helin Bölek ile Küçük Armutlu’da bulunan direniş evinde röportaj gerçekleştirdik. Gerçekleştirdiğimiz röportaj da Grup Yorum üyeleri sağlık durumlarına, direnişin amaçlarına ve taleplerine dair bilgi vererek “Diyoruz ki; hiçbir şey için geç değil, bir umut var, çıkış var, değiştirebilir, bir şeyler yapabiliriz. Bu gücü hissettirmek istiyoruz” dedi.
Aynı zamanda açlık grevi direnişçilerinin anneleri de direnişin zaferle sonuçlanması ve zulmün son bulması için iktidara çağrıda bulundu.
Gerçekleştirdiğimiz röportajı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
Gazete Patika: Gelinen aşamada direnişinizin kaçıncı günündesiniz? Sağlık durumunuza dair neler söylemek istersiniz?
Bahar Kurt: Ben açlık grevinin 210. günündeyim. Açlık grevinin fiziksel anlamda yarattığı tahribatlar çok fazla. Ancak bu herkeste aynı olmuyor. Helin’de farklı seyretti süreç bende daha farklı. Bende genelde üşüme, donma, hissizlik, uyuşma şeklinde seyrederken Helin’de de sinir ağrısı ve yanma, sürekli ayaklarını buza koyma ihtiyacı şeklinde seyrediyor. Genelde geceler çok daha ağrılı ve uykusuz geçiyor. Baş ağrısı sabit, hiç geçmeyen bir ağrı. Kaslarımız eridiği için gittikçe de günden güne artıyor ağrılarımız ve fiziki gücümüz düşüyor. Bununla beraber bizi bu acılara rağmen ayakta tutan başka bir güç var. O da zaten direnişin gücü. Hatta gün geçtikçe iyileştiğimi hissediyorum. Bu da bizim zafere an be an yaklaştığımızı gösteriyor. Günler ilerliyor daha hızlı koşmalıyız, daha çok çalışmalıyız duygusunun verdiği bir şey olsa gerek. Yani daha iyi olmam lazım duygusunun verdiği irade ile yaşadığım acıları da ekarte edip görmezden geliyorum. Bizler kendimizi hasta olarak görmüyoruz. Bir direniş sergiliyoruz ve bunun sonuçlarını da göze aldık. Sağlık durumumuz genel olarak bu şekilde. Kilo olarak ise ben 36, Helin 45, İbrahim Gökçek ise 49 kilo da. İbrahim’in kilosu 2 hafta önceki bilgi, görüş cezası olduğu için tam olarak bilemiyoruz.
Helin Bölek: Bahar’ında anlattığı gibi aslında herkesin vücudunda farklı seyirler oluyor. Kimimiz bir gün çok iyi olurken diğerimiz aslında iyi olamıyoruz. Ama bir şekilde Bahar’ında dediği gibi bizi ayağa kaldıran bir neden var. Güçlü bir neden var. O da direniş! Zafer dediğimiz şey sadece acı olarak kazanabileceğimiz şey değil; açlığın yarattığı etkiyi de örgütlemek ve yönlendirmek gerekiyor. Bizi görmeye gelenler bizleri çok daha bitkin görmeyi bekliyor ancak biz ayaktayız. Evet çok ağrılarımızın olduğu zamanlarda oluyor ancak bu ağrılarla da baş etmek zorundayız. İrade dediğimiz şey bizi ayakta tutan birçok acının üstesinden gelmemize neden olan duygu. Bunları yaşayacağımızı biliyorduk ancak bunu bilmek ve yaşamak arasındaki farkı da bu süreçte öğrendik. Yani direniş bu yönüyle de bize çok şey öğretiyor. Gün geçtikçe ağrılarınız artıyor ancak bununla beraber kendinizi yine de günden güne iyi hissediyorsunuz. Bunun adı inanç, bunun adı umut!
“İbrahim Gökçek’in coşkusu ve direnci ilk günkü gibi”
Gazete Patika: Açlık grevini ölüm orucuna çeviren İbrahim Gökçek direnişinin kaçıncı gününde? Sağlık durumuna dair bilgi verebilir misiniz?
Bahar Kurt: İbrahim Gökçek direnişinin 205. gününde. Kendisi Silivri Hapishanesi’nde tutsak edildiği ve bir süredir görüş hakkı engellediği için sağlığı hakkında doğru bir bilgi almakta zorluk yaşıyoruz. Sürekli görüş ve iletişim cezaları verilmesinden dolayı aile ve görüşçüleri İbrahim Gökçek’i göremiyor. Hapishane yetkililerinden de bir bilgi alamıyoruz. Coşkusu ve direnci ilk günkü gibi. Zaten aksi olan bir kişi direnişini ölüm orucuna çeviremezdi. O hala hapishanede bize mektuplar ve şiirler yazıyor. Bu süreçte yaptığı bir besteyi de düzenleyerek Helin ve ben okuyacağız. Üretmeye devam ediyor, direnişi bunun önünde bir engel teşkil etmiyor. Halkına ve bizlere güveniyor. Biz de bu güveni boşa çıkarmayacağız.
“Türkülerimizi susturamayacaklar, Yorum’u bitiremeyecekler”
Gazete Patika: Açlık grevine girmenizin amaç ve taleplerine dair kısa bir bilgilendirme yapabilir misiniz?
Bahar Kurt: Açlık grevlerine girme nedenlerimiz çeşitli aslında, tek bir nedeni yok. Son 3 yıldır yaşadığımız baskıların tamamı diyebiliriz. 2015 yılına girene kadar Grup Yorum bir kar makinesi gibi devrimci müzik geleneğinin Türkiye’deki temsilcisi olarak bu yolculuğu yılmadan sürdürdü. Bu yolculuk süresince baskınlar tutuklamalar yaşadı, kasetleri kurşunlandı. Yasaklarla karşılaştı ama halkların gücüyle bu süreçler aşıldı ve Yorum kitlesel konserler verebilen bir müzik grubu haline geldi. Bu elbette ki faşizme de kayıtsız kalamadığı bir tablo oldu. 2010 yılında 25. yılımızı İnönü Stadyumu’nda 55.000 kişi ile kutlamıştık. Bir popçunun Coca Cola gibi büyük tekellerin başaramadığını biz başardık. Türkiye tarihinin en kitlesel biletli konserini gerçekleştirdik. Ardından 2011 yılında bağımsız Türkiye konserlerinin geleneğini başlattık. 2015 yılına kadar bu konserleri sürdürdük. 150.000 kişi ile başlayan bağımsız halk konserleri 1.000.000 kişiye ulaştı. 30. yılımıza geldiğimizde konserlerimiz yasaklandı. Bütün stadyumlar bize yasaklandı. Bürokratik engelleri aşmak için meydanlara miting başvuruları yaptık ve Ankara da 200.000, İzmir’de 700.000 , Adana’da 90.000, Dersim’de 20.000 ve İstanbul’da 500.000 kişi ile çok kısa sürede konserler örgütledik. Birçok insan konserlerin yasaklandığını bilmesine rağmen yasak engelini aşar aşmaz kısa süren duyurularla, halkın gücüyle sokak sokak, cadde cadde, mahalle mahalle dinleyicilerimizin kapı çalışması yapması konseri duyurması sonucu 30. yılımızı kutladık. Sonrasında hiçbir konserimizi yapamaz hale geldik. Çünkü biz yasaklı olduğu süreçlerde de küçücük sahnelerde olduğumuzda da düğün salonlarında çıktığımızda da o devasa İnönü Stadyumu’nda sahnedeyken de biz her zaman aynıydık. Grup Yorumduk. Devrimciydik, devrimci sanat yapıyorduk. Çizgimizden hiçbir zaman vazgeçmedik, yozlaşmadık, halkımıza ihanet etmedik. Konser yapabilmek için AKP faşizmiyle uzlaşmaya çalışmadık, kimsenin ekmeğine yağ sürmedik, kimsenin oyununa gelmedik. İktidarın kahvaltılarına çağrılan sanatçılardan olmadık ve arkamızda iktidar gücü olmamasına rağmen bu kadar büyük kitleleri topluyor olmamız ve konserlerimizde sosyalizmi haykırıyor olmamız, bağımsız Türkiye düşüncesini haykırıyor olmamız iktidarı çok rahatsız etti. Çünkü bir müzik grubu milyonları topluyor ve o meydanda, o konser alanında hesap soran sloganlar atıldı. İnsanlar bir araya geliyor mutlu oluyorlar, inançlı oluyorlar, gözlerde umut ağızlar da Grup Yorum şarkısı omuz omuza halaylar çekiliyor ve zulme karşı, faşizme karşı, emperyalizme karşı yalnız olmadığını hissediyor insanlarımız. Bizim konserlerimizde etraflarına bakıp ne kadar da kalabalıkmışız ne kadar da çokmuşuz aslında deyip birbirlerinden güç alıyor insanlarımız. Biz umudu büyüttük konserlerimizde ve bu umut faşizmi korkuttu. Bu nedenle o büyük konserlerimizin ardından bıçak gibi kesilen ve tam tersine evirilen bir sürece girdik. Sürekli baskın, sürekli tutuklama, sürekli yasak; hani bırakalım meydan konserlerini kültür merkezimizin önünde halay çekerken dahi polisin gelip taciz ettiği, su sıktığı, gaz bombası attığı bir duruma getirildik. Terörize edilmeye çalışıldık. Sadece meydanlarda değil dillerde, evlerde, yüreklerde Grup Yorum yasaklanmak istendi. Zaten saçmalık bu. Yani zulüm sahipleri egemenler ellerindeki fiziki güçle her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlar ama yapabileceklerinin sınırı var. Yapabilecekleri fiziki saldırı, işte yasa olarak alanları kapatmak, polisi öne sürmek, gaz atmak, baskın yapmak tutuklamak: Yapabilecekleri bunlarla sınırlıdır. Ellerindeki bürokrasiyle bunları yapabilirler ama halkın beynine giremezler. Halkın yüreğine giremezler. Türkülere kilit vuramazlar. Bunu unuttu iktidar. En büyük yanılgısı buydu zaten. Grup Yorum’u sürekli terörize ederek, terör listelerine alarak, üyelerini tutuklayarak halkın gözünde meşruluklarını gölgelerim, İdil Kültür Merkezi’ni insanların gitmekten korkacağı bir yer haline getiririm, orayı terör yuvası olarak gösteririm diye hesap ettiler. Yanıldılar. Evet korkanlar geri çekilenler olmuş olabilir ama Grup Yorum 3-5 kişiden oluşan bir grup değil. Grup Yorum bir gelenek ve bu geleneği bugün olmasak bile devam ettirecek insanlar var, halk devam ettirir. Çünkü türkülerimiz de halka mal olmuş türküler. Kültür merkezimiz her şeye rağmen sahiplenilmeye devam edildi, çalışmalarımız devam etti. Yeni yeni insanlar geldiler sahiplendiler yeni yeni insanlar geldiler Grup Yorum’a katıldılar, besteler yaptılar. Taleplerimizi şöyle özetleyeyim, yaşadığımız baskı süreci aslında genel olarak böyle. Biz ne yaşadık şu 3 yıl içerisinde konser yasakları yaşadık, tutuklamalar yaşadık, arkadaşlarımızın terör listesine yazılmaları ve başlarına ödül konmasını yaşadık. Baskınlar yaşadık. Bunların son bulması için süresiz açlık grevindeyiz. Türkülerimizi özgürleştirmek için birçok şey yaptık, yapıyoruz. Yapacaklarımız yeterli gelmedi ve süresiz açlık grevine girme kararı aldık. Bu kararın kendisi zaten bir zaferdir. Çünkü teslim olmak veya olmamak mesele. Uzlaşmak veya uzlaşmamak. Biz zaten bu direniş kararıyla beraber seninle uzlaşmıyoruz, sana teslim olmuyoruz. Düşüncemizle, ideolojimizle yaşamaya ve bu doğrultuda türkülerimizi halkla buluşturmaya devam edeceğiz dedik ve açlık grevi direnişiyle sahiplenme daha da arttı. Daha somut hale geldi. Mesela 5 Ocak’ta bir çağrı yapmıştık. Kırmızı mavi kurdele bağlayalım diye. Kırmızı direniş mavi özgürlüğü temsil etsin. Türkülerimizi özgürleştirmek için kırmızı mavi kurdele bağlayalım. Her yerden video fotoğraf yağdı. Mesela şu an Helin ve ben Küçük Armutlu direniş evindeyiz. Baktığımızda bir nevi İdil Kültür Merkezi burası çünkü; biz Yorumcuyuz. Yorum’un evi burası. Direniş evi demek, Yorum’un evi demek. Dolayısıyla aynı tehditler burası içinde geçerli, hatta direnişin kalbidir burası. Direnişçiler burada, çokta büyük bir sahiplenme var, büyük bir dayanışma var. Bunu engelleyemiyorlar. Biz kazanacağımıza inanıyoruz ve biliyoruz. Dün sabah saatlerinde Twitter hesabımız hacklendi, bu bir tesadüf değil. İbrahim Gökçek’in ölüm orucuna başlamasının arından hacklendi hesabımız. Çünkü ölüm orucu kararı ile birlikte biz özellikle sanatçılar nezdinde; aydın, sanatçılar, milletvekilleri kamuoyu nezdinde bir geri çekilmenin yaşandığı değil, tam tersine sahiplenmenin arttığını gördük. Hemen alelacele hesabımızı hacklediler ve ahlaksızca paylaşım yaptılar. Orada bizimle ilgili İbrahim Gökçek’in elinden yazılmış bir mektup yayınladılar. “Ölüm orucunu bırakıyorum, örgüt zoru ile sokuldum diye” ahlaksızca yöntemlere başvurdular. Yani bu kadar acizleşiyorlar ise gerçekten yenildiklerinin kanıtıdır. Biz zaten kazanacağımızdan emindik, kazanacağız da. Bütün taleplerimizi söke söke alacağız. Türkülerimizi susturamayacaklar, Yorum’u bitiremeyecekler.
Helin Bölek: Aslında Bahar ayrıntısı ile her şeyi anlattı. Şöyle bir düşünelim istiyorum. Bir Grup Yorum konserini düşünelim istiyorum. İnsanların yüzlerindeki ifadeye, oluşan atmosfere, o coşkuya, ruha dönelim, sonra bu sürece bakalım. Çok ciddi baskının olduğu bir süreçteyiz. Yani sadece Grup Yorum nezdinde değil, tüm muhalif kesimlere yönelik bir saldırıyla karşı karşıyayız. Muhalif kesimlerin dışında halka dönük çok ciddi bir saldırıyla da karşı karşıyayız. Yani Yorum üzerinden şu mesaj verilmeye çalışılıyor. Bizim alanlarda topladığımız bir araya getireceğimiz on binler, yüz binlere; bizim üzerimizden bir mesaj verilmeye çalışılıyor. Hani öyle ya sanatçılar genelde dokunulmaz insanlar olarak düşünülüyor. Bir şey olduğunda en son onlar bunları yaşarlar diye, yani en göz önünde olanlar, en bilinen insanlar en son saldırıya maruz kalanlar diye düşünülür. Ama bu süreçte aksine en göz önünde olanlar ilk saldırılara ve en ağır saldırılara maruz kalıyor. O da şunun ifadesidir; Gerçekten de Bahar’ın anlattığı gibi bir acizlik söz konusu, bundan kaynaklanan bir çaresizlik söz konusu. Yönetememe krizinden kaynaklanıyor. Ve kendilerinin aslında bu noktadaki eksikliklerinin yaratmış olduğu tepkilerin örgütlü bir güce dönüşebilmesinden kaynaklı bir korku ve kaygı var. Bundan dolayı da Yorum üzerinden halka şu mesajı vermeye çalışıyorlar; “Aman sakın ha, bir şey söylemeyin! Yoksa sonunuz böyle olur. Böyle hapsederiz, onlara bunları yaptıysak sizlere neler yaparız” gibi bir mesaj verilmeye çalışılıyor. Ama biz direnişimizle şu cevabı veriyoruz. İstediğinizi yapın hiçbir sonuç alamazsınız. Ki bu süreçte bizim tutsaklığımıza neden olan bir komplo süreci ile aslında birçok kişi tutuklandı. Bir işbirlikçileştirme politikası uygulandı. Bu politika sonucunda yaratmak istedikleri algı insanları birbirinden uzak tutarak örgütsüzleşmelerini sağlamak. Ancak halkımız bu dayatmaları kabul etmedi ve birbirlerine daha çok kenetlenerek devrimcileri sahiplendi. Bu çok büyük bir değerdir. Bizlerde birçok şeyi halkımızdan öğrenmiş oluyoruz. Bizde gücümüzü halkın içindeki köklerimizden alıyoruz. Bizi besleyen o köklerdir. Bugün kendi nezdinde var olan bir adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı çıkmak var olan tüm adaletsiz politikalara karşı çıkmayı da beraberinde getiriyor. Yani bizim anlık görevimiz, direnişimiz sadece Yorum talepleriyle değil aynı zamanda var olan tüm adaletsizliklere karşı gerçekleştirilen bir direniştir. Dönelim bakalım, ciddi bir adaletsizlik ve umutsuzluk havası var ülkede. İntiharlar ne kadar da çoğalmış durumda. Ekonomik sorunlardan dolayı, bunalımlardan kaynaklı gencecik insanlar, aileler toplu ölümler siyanürle gerçekleştiriliyor. Bunların içerisinde direnişimiz ile bizler bir umut olmak istiyoruz. Diyoruz ki; hiçbir şey için geç değil, bir umut var, çıkış var, değiştirebilir, bir şeyler yapabiliriz. Bu gücü hissettirmek istiyoruz.
“İktidar, Yılmaz Çelik’e dokunduğumda, Şenol Akdağ’a dokunduğumda güçlü bir tepki alacağını bilmeli”
Gazete Patika: Geçtiğimiz süreçte devrimci, muhalif sanata ve sanatçıya yönelik yoğun baskı ve saldırı furyasıyla karşı karşıyaydık. Yine bu süreçte halkın ezgilerini dillendiren Yılmaz Çelik ve Şenol Akdağ’da aynı saldırı politikası sonucu gözaltına alınarak tutuklandılar. Bu duruma dair neler söylemek istersiniz?
Helin Bölek: İktidarın aslında bu alana dönük politikaları şunu dayatıyor: Net olmak zorundasın ya benden yana olacaksın ya da oradaysan -yani halkın yanındaysan bunun bedelini ödemeyi göze alacaksın. Bu noktada her şey çok net. Söyleyeceğiniz, ağzınızdan çıkan tek bir kelime bile sizin onlarca soruşturma, hakkınızda davalar açılmasına hatta tutsaklıklar yaşamanıza neden oluyor. Bizim bildiğimizin yanı sıra bilmediğimiz o kadar çok sanatçı böyle saldırılarla karşı karşıya kalmış durumda ki, sadece daha medyatik olanlar duyulmuş oluyor; onun dışında yasaklanan oyunların, konserlerin, tutuklanan insanların haddi hesabı yok ve dönelim bakalım bunların kaçı duyuluyor. Ancak aynı zamanda bunları duyurmakta bizlerin sorumluluğunda olan bir şey. Çünkü alana dönük çok ciddi bir saldırı var ve bugün sanatçılar aslında halkın sesi oldukları, bunu duyurdukları, halkın acılarının, umutlarının, özlemlerinin türkülerini yaktıkları için bu bedellerle karşı karşıya kalıyorlar. Ama bir yandan evet, onurlu bir duruş sergiledikleri için duruşlarının karşılığını da buluyor. Şenol Akdağ ve Yılmaz Çelik için olan durumda bu. Geçen dostlarımız Pınar Aydınlar, Temel Demirer, Grup İsyan Ateşi’de bizi ziyaret etmişti. Onlarla da bu sorunları sohbet etmiştik. Pınar Aydınlar’ın da katıldığı etkinliklerde onun konserleri yasaklanıyor. Ya da Temel Demirer’in imza günleri, söyleşileri yasaklanıyor. Keza İsyan Ateşi içinde aynı şeyler geçerli. Grup Vardiya ziyarete geldi. Onlarında aynı şekilde başvurdukları etkinlikleri yasaklanıyor. Hepimizin arasında bir dayanışma olmak zorunda. Evet, kimi tiyatro kimi müzik kimi de edebiyat alanı ile ilgili olabilir ama bu alanda örgütlü bir şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Çünkü karşımızdaki güç ciddi bir şekilde örgütlü alan yaratmaya çalışıyor bu noktada. Nereye katılırsa katılsın mesela etrafında topladığı bir ekip, grup var. Aynı zamanda saflaştırma saldırıları devam ediyor. Verdiği belki rüşvetlerle, ufak tefek şeylerle, para, imkan ve olanaklarıyla. Bizler iktidarın önümüze koyabileceği bütün imkan ve olanakları elimizin tersiyle itip, halktan aldığımız, bulduğumuz ve beraber yarattığımız ki burada dönelim konserlerimize bakalım her biri gerçekten dinleyicilerimizin çok büyük emekleri ile yarattığı bir sonuçtur. Keza bunlar diğer halkın sanatçıları içinde geçerli bir durumdur. Bunu yaratmak zorundayız. Mesela bizlerin oluşturduğu bir sanat meclisimiz var. Örgütlülük yaratmak istediğimiz bir alan. Bizde bu meclisin bir bileşeniyiz, onun çatısı altında yer alıyoruz. Bugün bu tarz örgütlülükleri büyütmek, bir güç olabilmek önemli bir yerde duruyor. Yani iktidar şunu bilmeli; bugün Yılmaz Çelik’e dokunduğumda, Şenol Akdağ’a dokunduğumda güçlü bir tepki alacağını bilmeli. Aydın ve sanatçılara dokunduğunda güçlü bir geri dönüşün olacağını bilmeli. Bunu bildiği takdir de bir kez daha düşünür. Bu gücü yaratmak zorundayız biz tam da bu noktada zayıfız. Bunu itiraf etmek gerekiyor. Ancak hiçbir şey için geç değil ki bizimde çağrımız budur; birleşelim, bir araya gelelim ve örgütlü bir şekilde mücadele edelim. Ancak böyle bir güç olabilir ve bizde alanımıza dönük saldırıları püskürtebiliriz. Yani bugün Yorum’un da direnişi sanat alanına mail olan bir direniştir. Veya diyelim ki bu direniş kazanımla sonuçlandığında, alanlar açıldığında, yasakları bir bir kırmaya başladığımızda bu süreçte hepimiz için geçerli olan bir durum ve sonuç olacaktır. Çünkü bu durum yalnızca Yorum’a dair olan bir durum değil, birçok kültür merkezi ve sanatçı aynı baskı saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Bu vesileyle buradan çağrımızı yapmış olduk aydın ve sanatçılara. Son olarak tutsak sanatçıları unutmama ve destek olma çağrısını da yineleyelim.
“Grup Yorum’un direnişini sahiplenmek demek, her yerde Grup Yorum’un sesi olmak demektir”
Gazete Patika: Grup yorum olarak kamuoyundan beklentiniz ve talepleriniz nelerdir?
Bahar Kurt: Hayatları boyunca bir kez dahi olsa Grup Yorum konserine gelmişler ise, hatta gelmemiş olsalar bile bir Yorum şarkısında sevinmişlerse, üzülmüşlerse, halay çekmişlerse bugün bu direnişe ses olsunlar. Bizler halkımız için yaşadık, ne yaptık ise halk için yaptık, halkımızın sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz. Direnişe başlarken de halkımıza güvendik. Bu güveni boşa çıkarmayacaklarına da eminiz. Sadece daha hızlı adım atmamız, hatta koşmamız gerekiyor. Günler çok ilerledi. İbrahim Gökçek açlık grevi direnişini süresiz ölüm orucuna çevirdi. O kendi canını bize emanet etti. Biz de bu emaneti kucaklayacağız ve zafere ulaştıracağız. Bu noktada yapacaklarımızı çeşitlendirerek el ele vererek, taleplerimizi her yerde haykırarak yapacağız. Bunun sorumluluğunu taşımalarını istiyoruz tüm kamuoyunun.
Helin Bölek: Herkesin bu aşamada yapabileceği bir şey olduğunu düşünüyoruz. Özellikle bu süreçte bir adım daha fazla atmalarını istiyoruz. Susturulmaya çalışılan türkülerimizle neler anlatıyoruz, dönüp ona bakmak gerekir. Grup Yorum’un direnişini sahiplenmek demek, her yerde Grup Yorum’un sesi olmak demektir. Her yerde şarkılarımızı, türkülerimizi söylemelerini istiyoruz. Bir park olur, meydan olur, okul sırası olur, çalıştıkları iş yeri olur. Buralarda, her yerde bizim sesimiz olsunlar. Onlara şu cevabı vermiş olacağız; Grup Yorum’u susturmak, sindirmek, hapsetmek, halktan tecrit etmek isteyenlere inat Grup Yorum’un türküleri her yerde; evde, iş yerlerinde, okulda, tarlada, köylerde, şehirlerde… Grup Yorum her geçen gün daha da çok dinleniyor, dilden dile söyleniyor mesajını vermemiz gerekiyor. Bugün bizim isteğimizde budur dinleyicilerimizden, sevenlerimizden. Ha gayret diyoruz, bir adım daha atalım. İbrahim Abi’nin de dediği gibi ‘biraz emek biraz vefa’. Bütün kamuoyundan beklediğimizde budur.
“Buradan çağırımız; bütün ailelerin bize destek sunması”
Gazete Patika: Açlık grevi direnişinde olan Grup Yorum üyeleri Bahar Kurt ve Helin Bölek’in anneleri (Nagehan Kurt ve Aygül Bilge) olarak çocuklarınızın direnişine dair neler söylemek istersiniz?
Nagehan Kurt: Çocuklarımızın açlığına sebep olan bu direnişin temelini yaratan siyasi iktidardan yetkililere sesleniyorum. Çocuklarımızın talepleri yerine getirilmeyecek, gerçekleştirilemeyecek talepler değil. Onların sesine cevap vermek bütün halkın sesine cevap vermek anlamına geliyor. Halkın taleplerinin yerine gelmesi demek oluyor. Çünkü çocuklarımızın sesi, Grup Yorum’un sesi; halkın sesi. Bu zulüm son bulsun artık. Çocuklarımız gözlerimizin önünde eriyorlar. Grup Yorum’un haklı taleplerini yerine getirsinler ve bu direniş zaferle sonuçlansın.
Aygül Bilge: Tutsaklıklarından bu yana hep çocuklarımızın yanında olduk. Onların 4 duvar arasında seslerini duyurabilme durumları çok kısıtlıydı. Ondan dolayı basın kuruluşlarını dolaştık, meclise kadar gittik, milletvekilleri ile görüştük, onların sesi olabilmek için. Daha sonrasında Çağlayan’da her Cuma adalet nöbeti tutmaya başladık. Tahliyeler ile birlikte talepleri kabul edilmedikleri için onlar açlık grevlerini bırakmadılar, bizlerde adalet nöbetimizi bırakmadık. Buradan çağırımız; bütün ailelerin bize destek sunması, çocuklarımızın yalnız olmaması. Direniş evinde de çocuklarımızın yanındayız, olmaya da devam edeceğiz. Diğer ailelerinde çocuklarımızı sahiplendiğini, direniş evlerini ziyaret ettiğini gördük bu süreçte. Bunları mutlulukla karşılıyoruz ancak daha da kalabalık olmalıyız, sesimizi daha gür çıkarmalıyız. Talepler kabul edilsin ki çocuklarımız bu direnişi zaferle sonuçlandırsın