15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından gözaltına alınarak tutuklanan eski HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur’un yargılanmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde dün başlandı. 165 sayfalık savunma metni hazırlayan Okur, HSYK Genel Kurulu’nun izni olmadan hakkında savcılığın başlattığı soruşturmanın yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle kuruldan kovuşturma izni alınmasını ve davada durma kararı verilmesini istedi.
İddianamedeki suçlamalarının HSYK üyeliği dönemine ait olduğunu dile getiren Okur, göreviyle ilgili yargılamanın anayasaya göre Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde olduğunu, kişisel suç olarak kabul edilmesi halinde ise yargılamayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yapmasını talep etti.
Alican Uludağ’ın Cumhuriyet’te yer alan haberine göre İbrahim Okur, hayatı boyunca hiçbir illegal yapı içinde olmadığını ileri sürerek, şöyle konuştu:
“Devletin en üst makamında bulunanların destek verdiği, Pensilvanya’ya giderek ziyaret ettikleri, TBMM kürsüsünde övdükleri, MGK kararlarının Başbakan’ın talimatıyla kamuoyu ve kamu görevlilerinden gizli tutulduğu bu yapının 17/25 Aralık öncesi kriminalize olmuş bir eylemi de bilinmezken; bunların iç yüzünü, gizli amaçlarını bilmeden bu yapıdan bazı insanlarla arkadaş olmak ve/veya aynı işyerinde çalışmak, işin yürüyebilmesi için Bakan ve Müsteşarın bilgisi dahilinde görüşmeler yapmak suç mudur? Eğer böyle bir suç varsa başta ülkeyi yöneten siyasi iktidar olmak üzere, kamu görevlilerinin tümü bu suça iştirak etmiştir.”
Cemaat evleri, ışık evleri veya cemaat yurtları olarak adlandırılan yerlerde kalmadığını söyleyen Okur, “Eşimle üniversiteden sınıf arkadaşıyım. Biz aşk evliliği yaptık. Katalog evliliği yapmadık” dedi.
Dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’ın talimatıyla cemaatçi üyelerle yapılan pazarlıklar sonucunda HSYK’nin 2011’de Yargıtay’a 160, Danıştay’a 51 üye ataması olayını anlatan Okur, “Müsteşar Ahmet Kahraman, hazırladığımız listeyi sayın Başbakan’a sundu, ‘liste biraz nurlu oldu’ dedi. Başbakan da olsun, alınları secdeye giden arkadaşlar değil mi’ demiş. Bu 160 kişiden 110’nun cemaatçi olduğunu o zaman düşünüyorduk” diye konuştu.
Okur, Zekeriya Öz’ün görevden alınmasını kendisinin teklif ettiğini, müsteşar Ahmet Kahraman’ın bunu “Beyefendi’ye sorması gerektiğini” söylediğini kaydetti.
‘O zaman kavga yoktu’
Okur, şunları söyledi:
“Beyefendi ile görüştükten sonra beni telefonla arayıp ‘Kendisini kırmadan ve kamuoyunda tepki çekmeden süslü kaydırma ile alabiliyorsak almamızı’ istedi. Bunun üzerine ben de Bakan Bey’in isteğine uygun olarak Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği önerdim. 2’ye karşı 5 oyla CBS vekili olarak atadık. Bizim bu kararı aldığımız tarihte Öz’ün altına Mercedes araç verildiğini, hükümetin bu davanın savcısıyım diyerek tam destek verdiğini özellikle vurgulamak istiyorum. O zaman hükümet-cemaat kapışması yoktu.”
Odatv soruşturmasında Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasına değinen Okur, “2011 yaz aylarında Sayın Ahmet Hamsici ile birlikte bir konu için ziyaret ettiğimizde Sayın Başbakanımıza ‘Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması çok tartışıldı, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri de Türkiye aleyhine bir rapor yazdı, ülkeyi sıkıntıya sokuyor’ dedim. Kendisi de ‘Bir suçları varsa yaptıklarını çekmeleri gerektiğini’ söyledi. Daha sonra da ‘kitabın bazen bombadan daha tehlikeli olacağını dair bir açıklaması’ oldu” dedi.
Okur, kendisini savunurken ilginç iddialarda bulundu:
“O kadar ki Sayın Başbakan’ın ‘Dön artık bu hasret bitsin’ veya “‘Ne istediler de vermedik’ dediği; 2011 yılında Bekir Bozdağ’ın ‘muhterem hocaefendi’ diye hitap ettiği; milletvekillerinin Pensilvanya’ya ziyarete giderek fotoğraflar çektirdiği; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 2013 yılında ‘Sayın Başbakanımızın talimatıyla hocaefendiyi ziyaret ettim. Hükümetimize bir emriniz, talimatınız olur mu diye sordum’ şeklinde TRT’de açıklamalar yaptığı bir dönemde ben bu yapının yargıda yanlış işler yaptığını toplantılarda ve kamuoyu önünde söylüyor ve aleyhlerine oy kullanıyordum. Devleti yöneten kişilerin bu şekilde sahip çıkıp övdüğü, aleyhteki MGK kararının gizlendiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun örgüt olmadığına karar verdiği bu yapıyı benim ne zamandan itibaren örgüt olarak kabul etmem ve ona göre pozisyon almam beklenmektedir?”