Bizimle iletişime geçin

Kültür-Sanat

Her şiirin kendi sesini bulmasıyla ilgilenen sanat üreticisi: Barış Yıldırım

Art arda üç kitap çıkaran, en son da 40 Kitap Yayınevi’nden ‘’Yazılamalar’’ adlı kitabı çıkan Barış Yıldırım’la müzik, şiir ve üretimleri üzerine konuştuk.

Tamer Güler Güngör

“Yazılamalar” adlı kitabının önsözünde Ahmet Haşim Köse, “Kuramını eyleme dönüştürenlerden. Üstelik eylemin şenlik olabileceğini kavrayan ve müziğini yapabilen ‘özel’ olanlardan” diye bahsediyor Barış Yıldırım’dan. Yakın zamanda art arda üç kitap çıkaran Barış Yıldırım; şiirden müziğe, müzikten siyasi metinlere uzanan, çok yönlü üretimleriyle dikkat çeken bir isim. Barış Yıldırım’la üretim serüvenini, müziği, şiiri ve siyasi metinlerini konuştuk.

Yazar, çevirmen ve müzisyen Barış Yıldırım kimdir, siz nasıl tanıtırsınız, neler söyleyebilirsiniz?

Merhabalar. Devrimci kültür yayıncılığının giderek seyreldiği günlerde bu alanda söz söylemeye devam eden Patika’yla konuşmaktan mutlu olduğumu söyleyerek başlayayım. Yazar, çevirmen ve müzisyenim. Yazar dediğim zaman şiirden de siyasal ve kültürel eleştiri yazılarından da tiyatro metinlerinden de bahsediyorum, benim için hepsi yazarlığın içine giriyor. Hatta müzik yazmayı, yani besteler yaratmayı da böyle görüyorum.

1975 doğumluyum, Dersim ve Malatya kökenliyim ama çocukluğumdan bu yana memleketin (ve özgürlüğün) içinde ve dışında birçok yerde yaşadım. Mühendislik eğitimi görürken İzmir’de tutuklandım, çıktıktan sonra başka şeyler okumaya karar verdim. Ankara DTCF’nin Tiyatro Bölümü’nde yazarlık eğitimi aldım. ODTÜ Felsefe’de yüksek lisans çalışmamı Kapital’in ilk bölümüne estetik bir yorum teşebbüsünde bulunan bir tezle tamamladım. Bir süredir de Ankara Üniversitesi’nde iki bölümde doktora çalışmalarını sürdürüyorum. Tiyatro’da “Dramatik Yapının Diyalektikleri”, Siyaset Bilimi’nde “Mahir Çayan ve Sömürge Devrimciliği” üzerine birer tez yazıyorum.

Çocukluğumdan bu yana sanatların şahı benim için şiir oldu. 5 yaşında ilk dizelerimi karalamaya başladım, hâlâ yazıyorum. İlkokul ve ortaokul yıllarında müzik öğrenmeye başladım, şöyle böyle 35 yıldır da besteler yapıyor, şarkılar söylüyorum. Eğitimini aldığım dal içinde de yazmaya devam ediyorum; oyunlar, senaryolar ve (adına “epik oratoryo” dediğimiz tür için) librettolar yazıyorum. Üretimine dahil olduğum tüm alanların kuramı üzerine de düşünüyorum, dolayısıyla siyaset, sanat ve kültür alanlarında çeşitli dergi, gazete ve portaller için yazılar ve akademik makaleler kaleme alıyorum.

Son bir yıldır müzisyen Murat Mengirkaon, oyuncu Latif Tiftikçi ve Murat’la kurduğumuz Geniş Merdiven Orkestra ile birlikte da İzmir’de ve giderek başka yerlerde kendi bestelerimizi dünyanın ve memleketin ilerici müziğiyle bir araya getirdiğimiz konser ve epik oratoryolar sergiliyoruz. 10 yıldır çevrimiçi video platformlarında müzik paylaşıyorum ama 2021 Mayıs’ında çıkan (ve adını Deniz Faruk Zeren’den bestelediğim o güzel dizeden alan) Bahar Gelmiş Olmalı (Bandera Müzik) başlıklı EP/kısa albümle birlikte müzik akış platformlarında da şarkılarımı yayımlamaya başladım. Bunun ve çeşitli tekli/single’ların yanı sıra Gezi şarkılarından oluşan Adım Haziran ve Kürtçe şarkılarımdan oluşan Bêdeng’i yine EP formatında yayımladım. Şu sıra da Geniş Merdiven’le birlikte yayımlayacağımız şarkıların stüdyo altyapı çalışmalarını sürdürüyoruz.

2001 yılında ilk şiir kitabım yayımlandı: Dünden Yarınları Görebilenlerimize (Tavır Yay.). 2014’te Gezi Direniş ve Ayaklanmaları’nın kültürel ve siyasal boyutlarını tartıştığım bir monografi olan Sanki Devrim: Bir Devrim Gezi’sinden Notlar (Nota Bene Yay.) çıktı. Bu yılın sonbahar aylarında da bu söyleşiye de vesile olan üç kitabım yayımlandı. Üçü de son 10 ila 20 yılın verimlerine yaslanarak oluşturduğum metinler. Dağlar Kuşatır Yalnızlığını (Mimas Yay.) ikinci şiir kitabım. Diğerleri Geniş Merdiven: Müzik Yazıları (Ters Kule Yay.) ve siyasete Çayancı bir perspektiften baktığım Yazılamalar: Güncel ve Düncel Yazılar (40 Kitap Yay.).

Pek “kısaca” anlatamadım farkındayım ama sanırım sohbetin geri kalanı için okurlara bir bağlam sunabilmiş olduk.

Disiplinlerarası çalışıyorsun, üretiyorsun gördüğümüz kadarıyla, bu bir parçalanma ya da kaos yaratmıyor mu? Yoksa aksine bir tamamlanma durumu mu?

Bana “tamamlanma” gibi geliyor ama kendi çalışma pratiğim açısından, belki -umuyorum öyle değildir ama- dışarıdan bakanlar açısından da kaostan münezzeh değilim. Şiiri ve müziği hiç birbirinden ayrı düşünmedim. Bu yüzden, Dağlar Kuşatır Yalnızlığı’nda, Heine’nin “Şarkılar Kitabı”ndan esinlenen “Şarkılar Defteri” diye bir bölüm var, burada benim bestelediğim şiirlerimle şarkı sözü olarak yazdığım şiirler birlikte yer alıyor, çünkü şarkı sözünün de şiire dahil olduğunu düşünüyorum. Gılgamış ve Homeros destancılarında örneğini gördüğümüz şair ile şarkı yazarını bir araya getiren “ozan” kimliğinin parçalanması görece yeni bir olay, böyle bakınca şiir ve müzik bana o kadar da farklı uğraşlar gibi gelmiyor. Şarkı yaparken şiirin içindeyim, şiir yazarken de sözün müziği ve ritmi benim için hep önemli oldu. Aslına bakılırsa, dramatik yazım biçimleri de şiirden ve müzikten ayrı değil, en azından doğumları ve yaşamlarının uzun bir kısmı birlikte geçmiş. Aristoteles’in Poetika’sı bu yüzden hem tiyatro hem müzik hem şiir üzerine değiniler barındırır ve bir felsefe kitabıdır. Bu da benim bir diğer uğraş alanıma getirmiş oluyor sözü: Kendi yaptığım şeyler ve başkalarının bu alanda yaptıkları üzerine düşünmemi sağlayan düşünce yazıları. Hans Eisler’in “Yalnızca müzikten anlayan müzikten de anlamaz” şiarını başka alanlara da genişletebiliriz. “Disiplinlerarası çalışma” dediğimiz şey aslında zaten sonradan bölünmüş alanlar arasında -o eski birliği değilse bile- iletişimi, söyleşmeyi, elbirliğini ortaya çıkarmaya çalışan bir şey.

Ancak şurası açık ki tüm disiplinlerde birden etkin olmak zor. Kendimden bahsedersem, sözgelişi, resim veya dans alanında düşünsel okuma ve yazmalar dışında bir pratiğim yok (halay çekmeyi ve Adar’a çizdiğim küçük resimleri saymazsak!). Keşke olsaydı, eminim bu kültür pratiklerinden de uğraştığım alanlara dair çok şey öğrenirdim. Hatta, bir uzmanlaşma çağında yaşadığımız için, günlerimi gecelerimi bu uğraş alanlarından yalnızca birine versem, sözcüğün aktüel anlamıyla, o alanda daha “başarılı” sayılabilirdim belki. Ama ben başarıdan çok dünyaya dair söz söyleme, sözü söylemekten keyif aldığım bütün biçimlerle söyleme kısmıyla ilgileniyorum.

Barış Yıldırım’ın son çıkan kitapları

Üç kitabın birden yayımlandı. Birbirinden çok farklı üç kitap. Şiirler, müzik yazıları ve siyasi yazılar. Farklı tarzda bulunan bu kitapların oluşum sürecinden bahseder misin?

Dediğim gibi şiir benim için her türlü uğraşın altında yatan, bazen çok yoğun bazen daha az çalıştığım ama hep hayatımın parçası olan bir alan. Kendimi tek bir uğraşla tanımlamam gerekseydi -neyse ki gerekmiyor- “şiir” derdim. Şiiri yazmanın kolay olduğu söylenir, sanırım kısa bir form olduğu ve herkesin içinde bir şair olduğu için. Belki bu yüzden şiir yayımlamak ve -daha önemlisi- insanlara ulaştırmak zor. Siyasi mücadelenin ön saflarındayken kavgaya dair sözlerin kavganın ateşiyle yüzü yanan insanlara yankısını daha geniş bir uzamda buluyor. Uzun süredir ön saflarda değilim, belki o yüzden de dışarıya karşı asıl ifade alanım olarak şiiri fazla vurgulayamadım. Şiir yayıncılığı da başka bir mesele. Giderek azalan dergiler ve daha da azalan -veya çok az sayıda “popüler” isimde yoğunlaşan- şiir okurluğu ikliminde yayınevleri de şiir kitabı yayımlamaktan uzak duruyor. Velhasıl, son 20 yıldır şiirlerim ancak birkaç yılda bir iki kez bir dergide veya derlemede görüldüler. Ama ben yazmaya devam ettim. Bu birikenleri bir kitap cildi içine koymak epeydir aklımdaydı. İzmir’in yeni ve ilerleyen yayınevlerinden Mimas’ı kuran arkadaşım İbrahim Akyol benden yayınevi için bir ilk kitap istediğinde hemen şiirleri önerdim. Bir aylık yoğun bir çalışmayla şiirleri seçtim, tematik başlıklarda topladım ve Dağlar Kuşatır Yalnızlığını ortaya çıktı.

Müzik yazılarından oluşan diğer kitabım Geniş Merdiven ise adını şu an müzik yaptığım orkestradan alıyor ve şu günlerde yaptığımız müzik ve geliştirdiğimiz epik oratoryo formuz üzerine uzunca bir makale içeriyor. Fakat konusu salt bizim yaptığımız müzik değil. Adını, orkestramıza da ad veren ve benim çevirerek uyarladığım bir Mikis Theodorakis şarkısından (“O Antonis”) alıyor.  Şöyle böyle son 10 yıldır farklı yerlerde yayımladığım müzik yazılarını tematik olarak bir araya getiren ve bir kitap bütünlüğü oluşturmak için yeni yazılan metinlerden oluşan bir kitap.

Yazılamalar ise son 10-12 yıldır farklı mecralarda yayımladığım, konferanslarda sunduğum siyasi metinleri yine tematik olarak ve bir kitap bütünlüğü içinde bir araya getiriyor. 2010’lara doğru ilk siyasi metinlerimi internet portallerinde yayımlamaya başladığımda köşeme verdiğim addı “Yazılama.” Evrensel Gazetesi için yazdığım kültür köşesinin de başlığı aynıydı. Yalnızca ilk tutuklanmam da bir yazılama eylemi vesilesiyle olduğu için değil devrimcilerin ürünlerinin hepsine bir yazılama tavrı ve -zaman zaman da- estetiği sızdığı için bu imgeyi seviyorum.

Şiirlerin çok müzikli. Çok şarkılı. Sesli şiirler. Müzikle de uğraşıyor olmanın etkisi mi bu?

Bir kısmı onunla ilgili galiba. Şiirleri hemen her zaman yüksek sesle okuyarak yazıyorum, bir şarkı, bazen de bir sonat gibi, yalnızca fikrî değil müzikal ve ritmik sürekliliği gözeterek. Dağlarca’nın bir önerisi vardı yeni şairlere: “Bir defter alın, her sayfasına bir aruz bir hece vezni kalıbı yazın, altına da o kalıpla bir şiir yazın, ondan sonra kendi şiirlerinizi yazmaya başlayın” minvalinde bir öneri. Bunu gerçekten ciddiye alıp yaptım, heceden ve halk şiirinden ritmik melodiye dair, aruzdan ve divandan melodik ritme dair çok şey öğrendim. Sanırım bunların da yazdığım şiirin müziğinde etkisi var. Türkçenin büyük şairleri Nâzım Hikmet ve Ahmed Arif’in de oldukça melodik şairler olduğunu sanıyorum. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in çoğu şiiri de öyle. Esini birçok yerden alıyorum ama şiirin bir okulu varsa ben onların okulunda yetiştim.

Öte yandan bir destansı söylem de var şiirlerinde, halk şiirini ya da yer yer Karacaoğlan, yer yer Mayakovski üslubu diyebileceğimiz formlara dizelere rastlıyoruz. Sen şiirini nasıl tanımlarsın?

Sanatın uğraş verdiğim bütün dallarında üslup çoğulluğunu benimsiyorum. Son dönemde Fractalİstanbul adını verdiği görkemli projesiyle dikkat çeken bir çizer abimiz var, Tarık Tolunay, kendini “çizgi oburu” diye tanımlıyor. Ben de bana estetik veren her üslupta yazmayı seviyorum.

Mayakovski’yi anmana çok sevindim, ilk hayran olduğum dünya şairidir. Ortaokulun ilk yıllarını ailemden başka bir şehirde okumaya gittiğimde defterime yazdığım bir iki şiirden biri onun -Atilla Tokatlı tarafından müthiş bir güçle çevrilmiş- “Sovyet Pasaportu Üzerine” şiiriydi. Dünya şiiri ondan sonra da benim için hep Türkçe şiir kadar önemli oldu. Hayatımı büyük ölçüde konferans ve metin çevirmenliğiyle kazanıyorum. İlk çevirmenlik denemelerim, bazı baladları İngilizceden Türkçeye çevirmekle başladı. İspanyolcayı aslında çeviri yapmak için değil Lorca ve Neruda’yı kendi dillerinden okumak için öğrendim, Fransızcayı Aragon ve Baudlaire okumak için. Anadillerimden ve ilk sözcüklerimi söylediğim dillerden biri olduğu halde Kürtçeyi de sonradan tekrar öğrenmek zorunda kaldım ve Cegerxwîn şiirleriyle Şivan’ın şarkılarını anlamak, Kürtçe öğrenme sürecimde teşvik edici oldu. Mayakovski ve Puşkin okumak için Rusçayı ve bence dünyanın en büyük şairlerinden olan Ritsos’u okumak için Yunanca öğrenemedim ama.

Şiirin “akım”larından ve dallarından söz edecek olursak: Siyasi-estetik konumum gereği İkinci Yeni’ye hep eleştirel oldum ama bu kitapta o damarın tadını taşıyan birçok şiir bulabilir okur. Önce Türkçe, sonra Kürtçe halk şiiri benim ilk öğretmenlerim oldu. Fuzulî’den bugüne dek bu topraklarda yazılmış “sanat şiiri” de öyle. “Karacaoğlan” demişsin, sanırım benim şiirlerini en çok bestelediğim ozan odur. Tüm bunların etkisini yazdığım şiirde görmemek olanaksız olurdu herhalde. Bu “üslup çoğulculuğu” şiirlerin biçiminde de görülüyor. Sone, gazel, koşma gibi yerleşik biçimlerde veya onların varyantlarında yazılan şiirler de var, Mayakovski ve Nâzım’ın kırık ve ritmik dizeleriyle yazılan şiirler de. Tümü küçük harfle yazılan şiirler de var, her dizesi büyük harfle başlayan şiirler de. Yazı cümlesinin büyük-küçük harf ve noktalama kurallarını takip eden şiirler de hiç noktalamasız şiirler de. “Şairin sesi” denilen yarı-gerçek yarı-efsane nesneyi oluşturmak açısından pek iyi bir strateji değil bu ama beni çok da ilgilendirmiyor. Ben her şiirin kendi sesini bulmasıyla daha çok ilgileniyorum. Şairin bir sesi olacaksa herkesin sesi olsun, daha iyi.

Müzik yazıları bildiğimiz kadarıyla alanın da ilk ya da ilklerden. Ne yapmak istedin bu kitapla? Müzik yazıları yazmaya devam ediyor musun? Senin müziğinin alt yapısı nedir?

Genel olarak müzik alanında ama özellikle “sol müzik”, “muhalif müzik”, (benim deyişimle) “ilerici müzik” diye adlandırılabilecek alanda yapılan yayınlar oldukça sınırlı. Bu müziği yapanlar olarak daha çok tartışmaya ve tartışılmaya ihtiyacımız var. Mesele dergisinde yazmaya başladığım dönemde “Politik Müziğin Halleri” diye bir yazı hazırlamış ve politik müziğimizin çeşitli damarlarını etkileyen çekim alanlarını saptamaya çalışmıştım. Sonraki süreçte de bir yandan müzik yaparken bir yandan müzik üzerine düşünmeye devam ettim. Yazdığım birçok mecrada fırsat buldukça müzik yazıları yazdım. Bir kültür-sanat portaline tiyatro ve sergi yazılarının yanı sıra albüm tanıtımları da yaptım. Son dönemde Yeni E dergisine Mikis Theodorakis ve Tarkan ve Sezen bağlamında protestonun popülerleşmesi üzerine hacimli yazılar yazdım. Bunlar giderek birikti. Geniş Merdiven adı altında düzenlediğimiz konserler de hız kazanınca müzik yazılarımı bir araya getirmek istedim. Ama yazıları sadece arka arkaya koymakla yetinmek istemedim. Çeşitli konular arasındaki boşlukları dolduracak uzunlu kısalı metinler yazdım. Şarkı yazarları olarak geldiğimiz ortak kökene işaret etmek için “Schubert’in Paltosu” diye bir giriş metni hazırladım, en son da Geniş Merdiven’le geliştirdiğimiz “epik oratoryo” formunun köklerini tartışan -bu yılın Karaburun Bilim Kongresinde’de Murat Mengirkaon’la birlikte sunumunu yaptığımız- bir sonuç metniyle birlikte bütünlüklü bir kitap ortaya çıkmış oldu. Müziğimizin kurucu babalarından Zülfü Livaneli de incelik gösterip bir önsöz yazdı.

Siyasi yazıların derlemesi olan Yazılamalar’da da benzer bir yolu takip ettim. Üç kitap arasında en hacimlisi bu. Güncel siyaset üzerine çok farklı formatlarda ve boyutlarda yazdığım yazıları yine tematik olarak bir araya getirmeyi hedefliyor. Bu yazıların bazısı yazıldıklarında günceldi, bugün “düncel” oldular ama yazıları seçer ve düzenlerken okurun zihninde dündeki güncelliği korumaya ve yazıların dünden bugüne dair söz söylemelerine dikkat ettim.

Theodorakis’in şarkısındaki “geniş merdiven” Nazilerin bir toplama kampında tutsakları zorla çalıştırarak yaptıkları bir inşaatı anlatır. Yahudi bir tutsak komünist bir tutsaktan yardım ister. Antonis (Adonis diye okunuyor) adlı komünist tutsak ona yardım etmek isterse de Naziler onları ayırır ve taşını düşüren Yahudi tutsak infaz edilir. Buna karşı toplama kampı koşullarında kalkışabileceği tek isyana kalkışır Adonis; onun taşını da en üst basamağa kadar taşır. Yeni bir taş almak istediğinde Nazi subayı ona çok ağır bir taşı işaret eder, Adonis ona meydan okur ve çok daha ağır bir taşı sırtlanır. Bu hikâye benim için çok doğurgan bir metafor alanı yaratıyor. Sınıf mücadelesinin ve sanatın gökyüzüne yöneldiği geniş bir yol olarak görüyorum onu. Tarihin bu noktasında bu geniş merdivenden namluların gölgesinde çıkıyoruz, birbirimize el uzatıyoruz (şarkının uyarlamasında “orada o geniş merdivende suçtu insana el uzatmak” diye söylüyoruz bunu, Brecht’in “İnsan insana yardım ediyor mu?” sorusundan esinle), bunun için bedel ödüyoruz ama meydan okumaktan vazgeçmiyoruz; bu geniş merdivende direnmenin çok yolu var, fabrikada hayatını sürdürmek için çalışmak zorunda kalan proleter nasıl kapitalizmin mezarını kazıyorsa, Nazilerin “arzu ettiği gibi” kayaları yukarı taşıyan AntAdonisonis de meydan okumasıyla bu mezarı kazıyor.

Adını andığımız Theodorakis ve Brecht etkisi bizim epik oratoryo dediğimiz bu tarzda çok etkili. Seyirci hem bir şiirsel drama hem de bir konser izliyor epik oratoryoda. Brecht’in göstermeci anlatıma ve siyasi propagandaya açık epik tiyatrosu ile Theodorakis’in “halk oratoryosu” (senfonik oratoryo formunun halk çalgıları ve şarkılarıyla geliştirilmiş hali) iki esin kaynağımız. Ama Victor Jara ve Violeta Parra gibi Canción Nueva (Yeni Şarkı) bestecilerinden Ruhi Su ve Livaneli’ye, Bob Dylan ve Joan Baez’den Türkçe ve Kürtçe müzik yapan devrimci gruplara kadar dünya müziğinin (hem ilerici müziğin hem de tüm müziğin) her damarından esinlere açığız.

Önümüzdeki süreçte ne gibi çalışmalarınız olacak, yeni projeleriniz var mı?

Müzik ve siyaset yazılarını derlemeye başlamadan birkaç yıl önce sanat kuramı ve felsefesi üzerine metinlerimi ve tiyatro-sinema yazılarını yine kitap bütünlüğünü gözeterek derleme ve düzenlemeye başlamıştım. 40 Kitap siyasi yazıları derlemek isteyince ona öncelik tanıdım. Müziğin sahne boyutuna daha fazla yoğunlaştığım için müzik üzerine tartışma açmayı da önceliğe aldım. Böylece bu kitaplar erken çıkmış oldu. Fakat diğer kitap projeleri devam ediyor. Bahsettiğim sanat kuramı ve tiyatro-sinema yazılarına ek olarak tiyatro oyunlarımın bir kısmını da derlemeyi düşünüyorum; son on on beş yılın güncel sorunlarına dair iki tek kişilik bir iki kişilik oyunum var, onları bir üçleme halinde yayımlayacağım umarım. Bir yandan da konser ve albüm çalışmaları devam edecek. Son dönemlerde kültürle ve siyasi makaleleri daha az yazıyorum ama her zaman yazacak bir şeyler oluyor. Bir de Mahir Çayan üzerine tezimi bir an önce bitirmeyi umuyorum, onu da akademik bürokrasinin dehlizlerine teslim ettikten sonra kitap formatında çıkaracağım.

Zaman ayırdığın için teşekkür ederiz. Başarılar dileriz.

Ben teşekkür ederim Patika emekçilerine ve sana.

Barış Yıldırım’ı Twitter (@yazilama) ve Instragram’dan (@prometeatro), Geniş Merdiven konserlerini bütün mecralarda @genismerdiven adresinden takip edebilirsiniz. YouTube:  youtube.com/barisyildirim17



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Kültür-Sanat Haberler