Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Yalan haberlere niçin inanıyoruz?

İnsanlar aşırı biçimde yeni bilgiyle yüklendiğinde, iyiyi kötüden ayırt etme noktasında başa çıkma mekanizmalarını idealden daha az kullanma eğilimi gösteriyor ve bu noktada da popülaritenin cazibesi kaliteye üstün geliyor

Yalan haberler neredeyse her yerde karşımıza çıkabiliyor ve pek çok insan hala bu haberlere inanmaya devam ediyor. Duruma dair elbette ki psikoloji temelinde bazı açıklamalarda bulunabiliyoruz ancak yine de bazı insanların bu haberlere neden hala inandığını tamamen açıklayabilmiş değiliz.

Nature Human Behaviour’da Mayıs (2017) ayında yayımlanan bir araştırma, insan beyninin sınırlılıklarının da yalan haberlerin yayılmasında olağan şüphelilerden birisi olduğunu ortaya koymuştu. Araştırmaya göre, insanlar aşırı biçimde yeni bilgiyle yüklendiğinde, iyiyi kötüden ayırt etme noktasında başa çıkma mekanizmalarını idealden daha az kullanma eğilimi gösteriyor ve bu noktada da popülaritenin cazibesi kaliteye üstün geliyor. Kısa, dikkat çekici ve veri doygunluğuna ulaşmış bu öldürücü kombinasyon, yalan haberlerin bu kadar etkili bir şekilde yayılmasına olanak tanıyabiliyor. Sosyal medyanın, politika ve günlük yaşam üzerindeki önemli etkilerinden kaynaklı, iyi ve kötü bilgi arasında bir ayrım gözetme becerisi bugünün çevrimiçi bilgi ağlarında her zamankinden daha önemli hale geliyor.

20 Şubat’da (2018) Trends in Cognitive Sciences‘da yayımlanan bir araştırmada ise, fikir ve görüş temelinde siyasi bir parti aidiyetinin yalan haberlere inanmayı ne denli etkileyebildiği konusuna odaklanıldı. Araştırma sonuçları, kişinin tutarlı olabilmeden ziyade kimliğine daha fazla değer addetmesinin, kişiyi, destekçisi olunan siyasi partinin inanışlarıyla uyumluluk gösteren ancak esasında yanlış olan bilgileri kabul etme eğilimine sürüklediğini ortaya koyuyor. Kimlik ve tutarlılıktan yana olma arasındaki bu değer uyuşmazlığı, kalitesi yüksek haber kaynaklarının artık neden yetersiz olduğunu açıklayabilir ve bunun anlaşılması, politik bölünmeleri ortadan kaldırmak için daha iyi stratejiler bulmamıza yardımcı olabilir.

Kimlik-temelli inanç modeli ve kendilik hissi

İnsanlar, artık, içinde bulundukları gruplarla uyumluluk gösterme amacını, doğrudan uzaklaşmama amacından daha üstün tutma eğilimi gösteriyor. Bu durumun ülkemiz siyasetinin son yıllardaki ana omurgası(zlığı) olduğunu söylesek muhtemelen yanlış bir tespitte bulunmuş olmayız. Araştırmacılar bu durumu, kimlik-temelli inanç modeli olarak isimlendiriyor.

Modele göre, insanlar, an içerisinde kendileri için en çok neyin önemli olduğuna bağlı olarak farklı fikirlere değerler atıyor ve ardından da atadığı bu değerleri doğru olarak gördüğü fikre karar vermek için karşılaştırıyor. Çünkü, siyasi partiler, insanlara aidiyetlik hissi sağlayabilir ve destekleyicisi olunan siyasi parti ile fikirsel anlamda uzlaşmış olmak; kendilik hissini arttırabilir. Doğruluk, kişi için gerçekten de önemli bir şey olsa dahi, insanlar, bazen; bir konuyu, o konunun doğruluğundan ziyade kendileri için önemine göre değerlendirebiliyor. Bu durum ortaya çıktığında da, akla yatkınlığının ya da inandırıcılığının bir önemi olmaksızın, kişi, kendi siyasi partisinin görüşleriyle uyumluluk gösteren fikirlere daha çok inanma eğilimi gösteriyor.

Bu da, normalde görüşlerimizi şekillendirmek için kullandığımız bilgi kaynaklarının esasında daha az etkiye sahip olduğu anlamına gelebiliyor. Araştırmacılar, gerçekten de kaliteli bir haber kaynağından çıkmış olsa dahi, ileri sürülen haberin kişideki algısına ilişkin; kendisiyle aynı grupta olmayan insanlar tarafından üretildiği yönünde olduğunu iddia ediyor. En iyi yazarlara, en iyi araştırmacı gazetecilere, en iyi editoryal standartlara sahip olmak gibi normalde göz önünde bulundurulan pek çok kriter hiçbir anlam ifade etmemeye başlıyor. Haberin doğruluk olasılığının yüksek olmasına neden olabilecek bu kriterlerden ziyade, kişi, içerisinde bulunduğu grubun inanışlarıyla tutarlılık gösterip göstermediğine odaklanıyor.

Bu yüzden de siyasi partiler, hitap ettikleri kitlelerde bir aidiyet hissi oluşturmak için bireyin; dini inanç ve etnisite gibi hassas kimliklerini ve/veya tabularını sıklıkla kullanma yoluna gider.

Ne yapılabilir?

Bireyin, bilgiyi değerlendirmesine yardımcı olabilmesi için kritik yapabilme becerisini geliştirmek yalan haberlerin yayılmasına ve bu haberlere inanılmasına engel olabilir. Araştırmacılardan Van Bavel, daha da basit bir öneride bulunuyor:

“Eğer bir uzlaşmazlık içerisindeyseniz, karşınızdaki kişiye, “Var mısın iddiaya?” diye sorun. Tam bu noktada kişinin doğruluğa yönelimi artacaktır ve güdülenmiş bir düşünce içerisinde olup olmadığını görebilirsiniz. Hemen $20 çıkarın, yanlışlanmak istemediğini göreceksiniz.”

Öte yandan, kimlik etkisini azaltmaya çalışmak da bir yöntem olabilir. Bununla birlikte, farklı politik inançlara sahip insanlarla nasıl etkileşim kurulduğuna da dikkat edilmeli. Araştırmacılar, farklı politik inanç sahibi kişilere hakaret etmenin, onları kamusal alanda eleştirmenin, bu insanların kimlik ihtiyaçlarının artmasına ve kendilerini tehlike altında hissetmelerine, nihayetinde de doğruluk konusunda daha az bir hassaslık göstermelerine neden olabileceğini söylüyor. Ekip, bu insanların inandıklarına aykırı olabilecek bilgileri sunmadan önce, kimliklerini onaylamak gerektiği önerisinde bulunuyor.

“Partici kimlikler, yanlış olan şeylere inanmamızı sağlıyor. Bu yüzden, geri adım atmamız ve inandığımız şeyi ve nedenini eleştirel olarak değerlendirmemiz gerekiyor.”

*Gürkan Akçay tarafından kaleme alınan yazı ilk defa Bilimfili’de yayınlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler