Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:
“İstanbul’u yönetmek için bilgiye, birikime ihtiyacımız var. Çalışanların vaktinin büyük bir çoğunu trafikte geçirdiği bir yerdir İstanbul. Bu tablonun değişmesi lazım.”
“İstanbul aynı zamanda tarihi, doğası ve kültürü yağmalanan bir kenttir. Bunu düzeltmek zorundayız. Bu tarihi görevi üstlenen kişinin de ciddi sorumlulukları vardır. İstanbul’u Fatih yağmalansın diye almadı, yeşillikleri yok edin, beton İstanbul’a dönüştürün diye almadı; gelecek kuşaklara güzel bir İstanbul verin diye aldı.”
‘Belediyecilik, üretmek ve istihdam yaratmak demektir’
“Ekrem İmamoğlu arkadaşımız öyle bir yapıya sahip. Beylikdüzünün tepesine kırlangıcı oturtan arkadaşımız, İstanbul’u seven ve onun için çaba harcayan arkadaşımız. Dolayısıyla İstanbul için yapılacak çok şey var. Bunları yapmak için para var mı peki? Kesinlikle var.”
“Geçen hafta Erzurum Çat’da o dar bütçeyle Çat’ı uygar bir belediye hale getirmiş. Eğer kul hakkına müdahale etmezseniz İstanbul’un milyarları vardır.”
“İstihdamın nasıl yaratıldığını, işsizliğin nasıl azaltıldığını Beylikdüzü’nde görebilirsiniz. Belediyecilik üretmek ve istihdam yaratmak demektir. İlla fabrika kurmak demek değildir üretmek, fabrika da kurabilirsiniz. Binlerce evladımız işim yok diye geziyor. İstanbul’un ve onu yönetecek olanalrın böyle bir sorumlulukları vardır. Zaman zaman eleştirirler, Kadıköy’ü, Beylikdüzü’nü Sarıyer’i kaymak tabaka diye eleştirirler. 25 yıldır İstanbul’u yönetiyorsun. Bütün İstanbul’u kaymak tabaka yapsaydın ya. Bütün İstanbul’u kaymak tabaka yapacağına inanıyorum İmamoğlu’nun.”
“Sayın Ekrem İmamoğlu size inanıyor ve güveniyoruz. 5 yıl içinde İmamoğlu’nun İstanbul’da tarih yazacağına inanıyorum. Bütün İstanbul oy versin vermesin, ‘İşte benim belediye başkanım’ diyecek.”
‘Bu şehri gerçekten kim daha iyi yönetebilir?’
İmamoğlu’nun açıklamaları ise şöyle:
“Müsaade ederseniz, konuşmamın bundan sonraki bölümünde sadece sizlere değil, tüm İstanbullulara seslenmek istiyorum. Değerli İstanbullular, kıymetli hemşerilerim, Bundan tam 94 gün sonra oy kabinine girecek, perdeyi çekecek ve İstanbul’un bir sonraki büyükşehir belediye başkanını seçme şansına sahip olacaksınız. O gün kendinize üç basit soru soracaksınız: Bu şehri gerçekten kim daha iyi yönetebilir? Bu şehir daha iyi nasıl yönetilir? Bu şehir nereden yönetilsin?”
“Sevgili İstanbullular, İşte bundan tam 94 gün sonra yapılacak olan yerel seçimlerin ana eksenini belirleyecek olan sorular bunlardır. Bu üç basit soruya sizlerin vereceği cevap, sadece kendinizin değil; çocuklarınızın, büyüklerinizin, akrabalarınızın, arkadaşlarınızın, meslektaşlarınızın ve şehirde yaşayan tanıyıp tanımadığınız herkesin kaderini belirleyecek.”
“Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayım. Çünkü bu kentin geleceği için değişim zamanının geldiğini ben de herkes gibi görüyorum. İstanbul için yeni bir sayfa açmanın zamanının geldiğini de biliyorum. Bu muhteşem kentte hayat, epeyce bir süredir akıl, sağduyu ve uzlaşmayı reddeden bir yönetim anlayışıyla tam bir kaosa çevrildi. Bu kent, içinde yaşayanların hayat kalitesini mahveden bir kabusa dönüştürüldü. Doğası tahrip edildi. Kaynakları hoyratça yağmalandı. İnsanları kapalı mekanlara hapsedildi. Ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı. İstanbul böyle devam edemez. Böyle yönetilemez. İstanbul bu yolla bir dünya kenti olamaz. İstanbul bu yolla asla mutlu olamaz.”
‘İstanbul, Ankara’dan yönetilemez; yönetilemiyor!’
“İstanbul 16 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık 15. kenti. Gayrisafi Milli Hasılamızın neredeyse dörtte birini, ülkede toplanan vergilerin yüzde kırkını üretiyor. İstanbul, Türkiye ekonomisinin motor gücü. İstanbul durursa, Türkiye durur. Bu şehre kimi metropol diyor, kimi mega kent… Ama İstanbul bunların hiçbiri değil. İstanbul bir kentsel bölge. Tek odaklı değil, çok odaklı bir kentsel bölge… Bir havza… Avrupa’daki pek çok ülkeden büyük… İstanbul tek başına bağımsız bir ülke olsaydı, dünyanın ilk 25-30 büyük ekonomisi arasında yerini alırdı. Bu yüzden, İstanbul Ankara’dan yönetilemez; yönetilemiyor!”
“İstanbul, iradesi bağlı yöneticiler tarafından yönetilemez; yönetilemiyor! İstanbul eski model yöneticiler tarafından yönetilemez; yönetilemiyor! İstanbul günü birlik yönetilemez, yönetilemiyor! Bu şehir ancak, genç, dinamik, yeni nesil bir yönetici tarafından yönetilebilir. Ben İstanbul’u yeniden küresel iddia sahibi bir marka kent haline getirmek için adayım. İstanbulluların mutlu ve özgür olmaları için adayım. İstanbul’un ekonomisini büyütmek, iş olanakları yaratmak ve gençlerin yeniden umudu haline getirmek için adayım. İstanbul’u yaşanılır bir çevreye kavuşturmak, dünyanın yetenekli insanlarını ve kalıcı yatırımları çekecek bir cazibe merkezi yapmak için adayım.”
“Ben, cesaretimi bu kentin insanlarından alıyorum. O insanların, iyiye, güzele duyduğu ihtiyaçtan alıyorum. Başarıyı görünce verdiği sonsuz destekten alıyorum. Ben bu şehrin insanlarına, siz değerli İstanbullulara inanıyorum. Sizlere, gençlere, kadınlara, emekçilere, esnafa, iş insanlarına, her yaştan, her kökenden, her hayat tarzından hemşerilerime; en çok da bu şehrin o güzel çocuklarına inanıyorum…”
‘Birlikte çalışacağız ve birlikte kazanacağız’
“Sandık başına gitmekten vazgeçmiş, ne yapsam olmuyor diyen, umutsuzluğa kapılmış tüm hemşerilerime buradan seslenmek istiyorum. Yok öyle şey! Birlikte çalışacağız ve birlikte kazanacağız. Zafer hepimizin olacak, başaracağız. Ben İstanbul gibi devasa bir kenti yönetmeye talipsem, hem de ‘İstanbul’u herkesten daha iyi ben yönetirim’ diye iddiamı yüreklice ortaya koyuyorsam, bunun nedeni benim etrafımda kendiliğinden oluşan ve her geçen gün çığ gibi büyümekte olan büyük İstanbul İttifakıdır… Her siyasi görüşten insanın bir araya geldiği İstanbul İttifakıdır. İşte tüm bu insanların bana ve yaptıklarıma değer vermelerinden, sonsuz desteklerinden geliyor bu cesaretim…”