Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), “Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek” iddiasıyla açılan kapatma davasının ilk duruşması görüldü. Çağlayan’da bulunan İstanbul 13’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşma salonunda yer olmadığı için duruşma 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi salonuna taşındı.
Duruşmaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Sera Kadıgill, İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Ankara’nın yanı sıra birçok ilinden baro temsilcileri ve erkekler tarafından katledilen kadınların aileleri katıldı.
Kimlik tespiti ardından başlayan duruşmada İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Adıyaman, Eskişehir, Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve çok sayıda baro kadın komisyonları davaya müdahil talebinde bulundu.
KCDP Başkanı Gülsüm Kav, derneğin kurulma amacına değindi. Kadınların öldürülmesinin magazin boyutunun işlendiğini ancak toplumsal bir durum olduğunu belirten Kav, Münevver Karabulut cinayeti ardından derneği kurduklarını ve cinayetleri önlemeye çaba gösterdiklerini belirtti. Karabulut hakkında süren davaları da takip etmeye başladıklarını kaydeden Kav, “Dayanışmanın önemli olduğunu gördük. Bu nedenle sürekli davalara katılıp müdahil olduk. Bir gün bir duruşmada bir hakim tüzel kişi olmadığımızı söyleyip çalışmalarımızı engellemek istedi. Biz de tüzel kişilik kazanmak için dernek kurduk” dedi.
Türkiye’de kadınların ayrımcılığa uğramalarının önüne geçmeyi amaç edindiklerini belirten Kav, “Ellimizden gelen her şeyi yaptık. Dava, tüm kadınların yaşam hakkına bir müdahaledir. Açılan dava, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının devamdır. Bizim derneğin kaderi ne olursa olsun, amcamız hep yerinde olacak ve amacımıza ulaşana kadar devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Üstünü örtülmüş gerçekleri ortaya çıkarıyoruz‘
Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreteri Fidan Ataselim, iddianamede yer alan “Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet” ibaresine tepki gösterdi. Davanın İstanbul Sözleşmesi’nin fesih edilmesi ile kendi derneklerine açılan davanın aynı olduğunu ve davaların siyasi olduğunu belirten Ataselim, “2010’dan beri kadın cinayetlerini raporlarını yapıyoruz. Bunları aynı zamanda bakanlığa da dilekçeler ile gönderiyoruz. Yetkililer, sınırlı da olsa kadın cinayetlerine ilişkin açıklamalar yapmaya başladı. Ancak bu hala eksik. Hala şüpheli kadın cinayetlerinden kimse söz etmemektedir. Özellikle son zamanlarda yüksekten düşen kadınlara intihar süsü veriliyor. Üstünü örtülmüş gerçekleri ortaya çıkarıyoruz” dedi.
Binlerce kadının dernek çalışmalarında yer aldığını, veri topladıklarını ve raporlama yaptıklarını belirten Ataselim, “Bütün deneyimlerimizi yetkililer ile paylaşılıyoruz. Dönem dönem görüşlerimiz isteniyor. Bakanlığa dahi görüşlerimizi paylaştık. Yaptığımız çalışmalarla birçok kadının yaşamasına olanak tanıdık. Kadına yönelik şiddeti durdurmak için faaliyetler yürüdük. Ancak bu gün hedefe oturtulduk. Bir tür sindirme ve korkutma amaçlanıyor. Bizim yaptıklarımız dikkate alınsaydı bu kadar cinayet yaşanmazdı” ifadelerini kullandı.
‘Hukuk ile bağdaşmıyor‘
Kadınların şiddete karşı çıkmaları için bilgilendirme seminer ve paneller düzenlediklerini kaydeden Ataselim, şöyle sürdürdü: “Bizim kapanmamızı isteyenler KADES’i hedef aldığımıza dair yalan yanlış ifadeler kullanıyor. Etkin bir siyasi irade ortaya konsaydı, birlikte hareket etseydik cinayetleri durdurabilirdik. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yargıda da var. Kravat indirimi veriliyor. Birçok benzer nedenlerle faillere indirimler veriliyor. Kadın cinayetlerinin meşrulaştırılmasına çok şahit olduk”
Avukat Tuba Torun, söz aldı. İddianamede yer alan verilerin toplanmasının ve eklenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Dernek yöneticileri hakkında bir dava veya kayıt olup olmadığına dair valiliğinin üç kolluk kuvvetine yazı yazdığını bu durumun hukuka aykırı olduğunu kaydeden Torun, “Valiliğin böyle bir talebi olamaz. Ayrıca böyle bir bilginin kollukta ne işi var? Savcı yerine neden valilik istiyor? Bu durumlar hukuk ile bağdaşmıyor. Kolluk kuvveti tarafından toplanan ve toplumsal olaylara ait olan bu verilerin kolluk ellinde hazır bulunduramaz. Birçok soruşturma ve davaya verilen takipsizlik ve beraat kararlarına rağmen kolluk bu kayıtları silmemiş. Savcılık tarafından bu kayıtların hukuka uygun mu değil mi bir inceleme dahi yapılmamış. Anayasa’nın 38’inci maddesi hukuka aykırı olarak toplanan verilerin delil olarak kullanılamayacağını açıkça belirtmiştir” dedi. Bu “deliller” ile hükmün açıklanamayacağını vurgulayan Torun, bu delillerin dosyadan çıkarılmasını istedi.
Savcının kolluğun hazırladığı evraka imza atarak iddianameye olarak sunduğunu ifade eden Yeşilırmak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir idari memurun kanaati ile hazırlanmış bir davaname kabul edilemez. Kanuna aykırı faaliyet deniliyor ancak hangi olay, faaliyetin aykırı olduğuna dair bir tespit yoktur. Buna rağmen yanıt olmamızı istiyorlar. Soruşturma aşamasında Dernekler Müdürlüğü üç defa denetleme yaptı. Müfettişler, üç denetlemenin sonunda hazırladığı raporda ‘Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet tespit edilmedi’ şeklinde not düştü. Birkaç kişinin şikayeti ile dava açılıyorsa, buradaki menfaat ne açıklanması gerekir. Bu şikayetlerin kanuni ve hukuki bir dayanağı yoktur. LGBT+larının haklarının savunacağımız tüzükte de yer alıyor. Türk aile yapısına karşı olduğumuza dair BİMER’e şikayet yansımış. Biz aile yapısına değil, şiddete karşıyız.”
Müdahillik talebine ret
Yakınları katledilen kadınların aileleri devletin kendilerine sahip çıkmadığını ancak derneğin sahip çıktığını buna rağmen derneğin kapatılmak istendiğini söyleyerek, tepki gösterdi. Aileler, derneğin kapatılmasını istemediklerini belirterek, davaya müdahil olma talebinde bulundu. Daha sonra duruşmaya katılan 13 baro ve Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği de davaya müdahil olmayı talep etti. Daha sonra ara kararını açıklayan mahkemeye kadınlar ve avukatlar ses gelmediği için tepki gösterdi. Hakim, “Bir sussun ya iki saattir sizi dinledim” şeklinde yanıt verdi. Kadınların tepkisi ardından hakim, kararı ses gelecek şekilde tekrardan okudu. Hakimin aile, baro ve derneklerin müdahillik talebini reddetmesine salonda bulunan kadınlar alkış çalarak, protesto etti. Dava kapsamında dinlenmesi istenen kişilerin isimlerin dilekçe ile sorulması için avukatlara iki haftalık süre veren hakim, duruşmayı 5 Ekim’e erteledi.