Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerinin cezalandırılması talebiyle başlattıkları eylemlerinin 747’nci haftasında da İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi. Bu hafta da Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen ailelere izin verilmedi. İHD önünde açıklama yapan ailelere bu hafta CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Af Örgütü Uluslararası Sekreteryasından Türkiye Kampanya Sorumlusu Milena Buyum ile çok sayıda kişi destek verdi.
‘Bakanlık Cumartesi Annelerine özel suç icat etti’
Kayıpların fotoğraflarını ve karanfil taşıyan aileler adına İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Ercan basın metnini okudu. 9 Temmuz 2018 tarihinde resmen başlayan yeni rejimin ilk uygulamalarından birinin kolluk güçleri tarafından kaybedilen sevdiklerini arayan kayıp yakınlarını Galatasaray’dan koparmak olduğunu dile getiren Arcan, “48 haftadır düşünce ve kanaatlerimizi toplu olarak Galatasaray’dan açıklama ve yayma hakkımız, bu hakkımızı resmî makamların müdahalesi olmaksızın kullanma serbestliğimiz ihlal ediliyor. İçişleri Bakanlığı bu engellemenin gerekçesini dünyaya evrensel değerlerle izah edebilecek durumda değil. Bakanlık hukuki dayanaklara sahip olmayan yasaklama kararını, uluslararası kamuoyuna ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na inandırıcılıktan uzak, olasılıklara dayanan, kurmaca gerekçelerle açıklıyor. Bakanlık kendisini gülünç duruma düşürerek, yaşlılıktan yürüyemez hale gelmiş annelerimizin, Galatasaray’da terörist faaliyetlerde yer alma olasılığından bahsediyor. Kısacası İçişleri Bakanlığı; Cumartesi Anneleri’ne karşı ‘kurguya dayalı olasılık’ diye özel bir suç icat etmiş ve Galatasaray’ı bize yasaklamış. İşin aslıysa, devleti yönetenler kayıp yakınlarının en meşru, en insani, en hukuki talebini şiddetle bastırarak topluma gözdağı vermek istiyor. Sus, eleştirme, biat et diyor. İfade özgürlüğü ve iktidarın politikalarını eleştirme özgürlüğü demokratik sistemlerin vazgeçilmez ilkeleridir. Kim susarsa sussun, biz susmayacağız. Hakikat, hukuk ve adalet talebimizde ısrar edeceğiz. İktidarın resmi yalanlarına karşı hakikati, cezasızlık politikalarına karşı adaleti savunmayı sürdüreceğiz” dedi.
Kaybedilme hikayesi anlatıldı
747’nci haftalarında 27 yıl önce, 20 Temmuz 1992’de gözaltına alınarak kaybedilen Hasan Gülünay’ın kaybedilme hikayesini ve ailesinin yürüttüğü hukuk mücadelesini şu sözlerle aktardı: “1992 yılının Mayıs ayında Artvin İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda işkence ile öldürülen Ali Ekber Atmaca’nın üzerinden, İstanbul’da aynı mahallede yaşadığı Hasan Gülünay’ın kimliği çıktı. Bu nedenle 32 yaşındaki 4 çocuk babası Hasan Gülünay polis kayıtlarına geçti. Eşine bir süredir polis tarafından takip edildiğini söyleyen Hasan Gülünay, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya’daki evinden işyerine gitmek üzere çıktı ve bir daha geri dönemedi. Başvurdukları savcılık ve İstanbul Emniyeti aileye; Hasan’ın gözaltında olmadığını, arandığını söyledi. Ancak aile memleketlileri olan üst düzey bir emniyet yetkilisinden; ‘Hasan Gülünay sağ, içeride. İşkence yaraları iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar’ bilgisini aldı ve bu bilgiyi kamuoyuna duyurdu. Hasan’la aynı tarihlerde İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorguda olan bir tanık, yüzünü görmediği bir kişinin işkencede ‘Ben Hasan Gülünay beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!’ diye bağırdığını açıkladı. Aylarca kampanyalar yürüten, tüm resmi mercilere başvuran, İçişleri Bakanı ile görüşen ve konuyu TBMM’ye taşıyan aile bir sonuç alamadı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı olayla ilgili delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden 20 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, 31 Ekim 2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Karara yapılan itiraz reddedildi. Dosya 8 Nisan 2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
İnkar ve cezasızlık son buluncaya kadar…
Anayasa Mahkemesi 21 Nisan 2016 tarihinde; ‘yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine’ hükmetti. Ancak ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın yeniden soruşturma yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesine zamanaşımı nedeniyle yer olmadığına karar verdi. Oysa devam eden bir insan hakkı ihlali niteliğindeki gözaltında kaybetme suçu zamanaşımına tabi değildir. Kaybedilenin akıbeti ve yeri açıklığa kavuşturulmadığı sürece soruşturma ve kovuşturma yükümlülüğü devam eder. Hasan Gülünay dosyasının zamanaşımı gerekçe gösterilerek kapatılması uluslararası teamül hukukuna aykırıdır. Hasan Gülünay dosyasındaki 27 yıldır devam eden inkâr ve cezasızlık son buluncaya kadar hakikat ve adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz! Kayıplarımızdan ve kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz!”
Babası için yazdığı mektup okundu
Arcan’ın ardından Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay’ın gönderdiği mektubu TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Efe okudu. Gülünay’ın mektubu şu şekilde: “Gözaltında kaybedilişinin 27’nci yılında babam yoldaşım Hasan Gülünay’ın anısı önünde saygı ile eğiliyor mücadelesini sahipleniyorum ve selamlıyorum. 27 yıldır bitmeyen acı, dinmeyen öfke, vazgeçmediğimiz arayışımız ve hiç bitmeyen adalet mücadelemiz. Ve 27 yıldır gelmeyen babam. Mücadele ile geçen 27 yıl. Ne çok acı yaşatılıyor bu ülke insanlarına. Seni tanımlarken özlemle birlikte acı da duyuyor insan. Ülkenin her karış toprağına acı bırakan kan emiciler seninle birlikte milyonlarca kefensiz devrimcinin ahını taşıyor. 27 yıl sonra yine biz ve acılarımıza ortak olan anneler, babalar, eşler ve çocuklar bir aradayız. Hepimiz bir eksiğiz ama bir o kadarda tamamız.
‘Bitmek bilmeyen mücadele azmimle yanınızdayım’
Acılarımızdan, öfkelerimizden birer köprü oluşturduk seni ve tüm kayıplarımızı ararken Galatasaray’da bir araya ilk geldiğimizde ‘sağ aldınız sağ istiyoruz’ sloganı ile mücadeleye başlamıştık. Bize sağ vermeyeceklerini biliyorduk çünkü kayıplarımız devletin karanlık elleri tarafından planlı bir şekilde yok edilmişlerdi. Seni kaybetmenin acısı, senin yokluğunu hissettiğim hiç bir dakikası saniyesi kelimelere dökülmez. 27 yılda hangi cümleyi kursam eksik, yarım kimsesiz kalacak. Hangi kelime sana olan özlemimi, seni benden koparan devlete olan öfkemi anlatır bilmiyorum. Senin varlığın dün gibi halen benimle hayat buluyor. Devlet kayıplarımızın hesabını vermezken kayıplarımızı arama mekanımız olan Galatasaray Meydanı’nı bize kapatırken bu mücadelede bir kez daha kaybetmiştir. O meydanı kapatan zihniyet bizi engelleyemedi ama kendi yenilgilerini kabul ettiler. Kayıplarımızın akıbetini açıklamayanlar meydanı yasaklayarak gerçeklerin üzerini kapatacağını zannetmesinler. Kayıplarımızın resmine her sarıldığımızda her hesap sorduğumuzda tekrar tekrar gerçekler ile yüzleşecekler. Esasta korktukları sizlersiniz. Sizin fikirleriniz bizim kararlılığımız ile buluşunca hangi dağ olsa yıkılmaya mahkûmdur. Bin yıl da geçse sizleri aramaktan, adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Adalet mücadelemizden vazgeçmediğimiz her saniye senin ve tüm kayıplarımızın sesini soluğunu taşıyacağız meydanlara, sokaklara. Ben bugün orada sizlerin yanında olamamanın mutsuzluğunu yaşarken bir taraftan da biliyorum ki en kıymetlime benim sarıldığım gibi sarılacaksınız babamın resmine. Bedenen orada değilim ama ruhumla, öfkemle, özlemimle ve bitmek bilmeyen mücadele azminle yanınızdayım. Umudun inanç olmaktan çıkıp, özgürlüğe kavuştuğu günlerde buluşuncaya dek. Hasretle sarılırım. Benimlesiniz sizinleyim. Özlemle selamlar iyi ki varız.” (MA)