Türk Tabipleri Birliği (TTB) yayını Toplum ve Hekim Dergisi’nin “Göç” başlıklı son sayısında Suriyeli göçmen çocukların yaşam koşulları ve çalışma hayatı içerisindeki yeri ele alındı. Prof. Dr. Feride Aksu Tanık ve Doç. Dr. Aslı Davas editörlüğündeki dosyada Suriyeli çocukların tarımın yanında yoğun olarak tekstil sektöründe çalıştırıldıkları belirtildi.
Birgün’den Burcu Cansu’nun haberine göre, Ege, Ondokuz Mayıs, Giresun Üniversitelerindeki görevlerine KHK ile son verilen uzmanların İzmir’de “Göç Okulu” adını verilen eğitim programındaki çalışmalarının da yer aldığı derginin son sayısında, özellikle “çocuk” üzerine yapılan derlemeler incelendiğinde çarpıcı veriler açığa çıktı.
Çocukların 10-11 yaşlarından itibaren çalışmaya başladığı, çalıştırıldığı alanların başında ise tarım sektörünün geldiğinin belirtildiği dosya çalışmasında, çocukların aileleriyle birlikte ürün ekiminde ya da hasatta çalıştığı belirtildi.
Hayatta kalmak için çalışıyorlar
Suriyeli çocuklar için ikinci temel istihdam alanının tekstil sanayi olduğuna yer verilen çalışmada akademisyen Melda Yaman’ın yazısında şu bilgiler yer alıyor; “On binlerce Suriyeli çocuk başta tekstil atölyeleri olmak üzere imalat sanayinde çalışıyor. Çocukların çoğu tekstilde ortacı. Çalışma saatleri günde 12 saati bulabiliyor. Cumartesileri yarım gün mesai devam ediyor. Elbette ki kayıtsız bir biçimde, asgari ücretin altında ücretlerde çalıştırılıyorlar. Küçükler ve yeni başlayanlar ayda 300-400 TL kazanıyor. Tekstilde birkaç yıllık deneyimi olan ve ortacılıktan makineye geçenlerin aldığı ücret ise 750-800 TL arasında değişiyor. Suriyeli mülteci kadınlar ve çocuklar da hayatta kalma stratejisi olarak istihdama katılmakta, sermaye için muazzam bir yedek sanayi ordusu oluşturmaktadır. Bu kitle, sermayenin bizatihi kendi eğilimlerinin ortaya çıkardığı yedek işçi kitlesine ek bir yedek nüfus yaratmış, sermaye birikiminin bir bakıma güvencesi haline gelmiştir.”
Mevsimlik tarım işçileri arasında çocuk işçiligin hayli yaygın olduğunu ifade eden Yaman, “Suriyeliler, Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliği yapıyor. Kalkınma Atölyesi tarafından 2015 yılında Adana’da Suriyeli mevsimlik tarım işçileriyle bir araştırma gerçekleştirildi. Araştırmanın Bereketli Topraklar, Zehir Gibi Yaşamlar başlıklı raporunda belirtildiği üzere daha önce çoğunlukla başka illerden Adana’ya çalışmak için gelen mevsimlik göçmen işçilerle yapılan tarımsal üretim, Suriyeli göçü ile birlikte artık hemen hemen yılın bütün ayları Adana’da yaşayan Suriyeli işçiler tarafından yapılır hale geldi. Suriyeli işçilere ortalama olarak 38 TL günlük ücret veriliyor, ki bu ücret tarım aracılarının komisyonu düşüldükten sonra işçinin eline geçen net miktar. Ne var ki, işçilerin büyük çoğunluğu ücreti her zaman nakit biçiminde alamamakta, ücretten, aracıdan aldıkları erzaklar, kira ücretleri, elektrik ve su gibi giderler düşülmekte. Ayrıca, ücret ödemeleri çoğu zaman gecikebilmekte, toprak sahipleri ürünleri sattıktan sonra, yani üç dört ay sonra, işçilere ödeme yapmakta. Rapora göre, 17 yaş altı erkek çocukların yüzde 49’u, kız çocuklarının ise yüzde 50’si tarım işçisi olarak çalışıyor” diye belirtiyor.
Cansu Akbaş Demirel de çocukların eğitimine ilişkin yaşanan sıkıntıyı şöyle özetledi: “Suriye’den gelenlerin geçici koruma kapsamında sağlık, eğitim, çalışma gibi hakları bulunmaktadır. Ancak tüm bu haklardan yararlanmaya ilişkin uygulamada farklılıklar ortaya çıkabilmektedir. Sağlık hakkına erişim hastanelerde tercüme sıkıntıları veya hastalığın tespit edilmesine rağmen ilaca erişimde yaşanan zorluklar olarak kendini gösterebilmekte, eğitim konusunda dil engeli, çocukların yaşlarına uygun sınıflarda bulunmayışı, idarecilerin bu gruptaki çocukları okullara kayıt konusunda direnç gösterebilmesi alanda karşılaşılan güçlüklerdendir. Keza çalışma izni mülteci ve şartlı mültecilerde olduğu gibi geçici koruma kapsamındakiler bakımından da önemli bir avantaj sağlamamaktadır.”
Kız çocuklarına fuhuş tehdidi
Zeynep Sedef Varol ise göçmen kadın ve çocukların fuhuş tehdidi ile karşı karşıya kaldığına dikkati çekerek, yazısında şunlara değiniyor:
“Toplumsal cinsiyet rolleri, kimliği, sorumlulukları şekillendirdiği gibi göç sürecinde de kadının koşullarını belirlediği için, kadın göçmen olmak mevcut eşitsizliklerin pekişmesi anlamına gelmektedir. Kadının göç öncesinde eğitim olanakları, bilgiye erişimi, sağlık bilgisi ve düzeyi, aile içinde üstlendiği sorumluluklar göçün düzenli ya da düzensiz hangi yolla gerçekleşeceğini, gidilecek ülkedeki çalışma hakkı, vatandaşlık başvurusu gibi koşullar ya da sığınma talebi için göç edilecek ülkenin alt yapısı ve sağlık, eğitim, sosyal hizmetlere erişim ile ilgili bilgi düzeyini belirlemektedir. Uluslararası Göç Örgütü’nün Ukrayna’dan insan kaçakçıları aracılığıyla göç eden binden fazla kadınla yaptığı bir çalışmada kadınların yüzde 74.1’inin nasıl gideceklerini, gittikleri ülkedeki prosedürleri ve kendilerini bekleyen statüyü bilmedikleri bildirilmiştir. Göç sırasında, özellikle zorunlu ya da düzensiz göç söz konusuysa kadınlar insan kaçakçılarının, erkek göçmenlerin, sınır görevlilerinin fiziksel ve cinsel saldırılarına daha fazla açık hale gelmektedir. Yolculuk boyunca hijyen koşullarının yetersiz olması ve üreme sağlığı ile ilgili hizmetlere erişemiyor olmak kadınlarda cinsel yolla bulaşan hastalık (CYBH) ve istenmeyen gebelik riskini artırmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü’nün 2018 göç raporunda göç sırasında tacize uğrama oranı yüzde 1-44 arasında bildirilmiştir. Yine aynı raporda 2014 yılında kayıtlara geçen insan kaçakçılığı kurbanlarının yüzde 71’inin kız çocukları ve kadınlardan oluştuğu ve bunların yüzde 72’sinin fuhuşa zorlandığı belirtilmektedir.