Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü kesen mahkûmiyet kararı açıklanınca, altılı masanın bütün bileşenleri ayağa kalktı. Hepsi bir ağızdan demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet tellallığı yapmaya başladı. AKP iktidarı döneminde, memlekette ayyuka çıkmış adaletsizlikleri bir kenara koysak bile, daha bir ay öncesinde, İstanbul’un yaya trafiği olarak en işlek caddesi olan İstiklal Caddesi’nde patlatılan bombayı da unutturmayı ve siyasal gündemi ülkenin iki egemen siyasal aktörü arasındaki çatışmaya odaklandıran bu son senaryonun amacı, bir taraftan Haziran’da yapılacak olan seçimler için siyasal tansiyona yeni bir ayar vermek, diğer taraftan da Kürt Ulusal Hareketi’nin özellikle Rojava’daki varlığını imhaya yönelik askeri seferberliği ve bu amaca siyasal bir meşrutiyet kazandırmak için devreye sokulan provokasyonların üzerini örtme girişimidir.
AKP’nin siyasal iktidarı sürecinde gerek ekonomik boyutuyla ve gerekse hukuk alanında yaşanılan hak gasplarının asıl mağduru Türkiye ve Kürdistan halk sınıfları olduğu gibi faşizmin AKP eliyle icraatının ve devlet militarizminin asıl yöneldiği hedef de Kürt Ulusal Hareketi’yle birlikte Türkiye Devrimci Hareketi ve işçi sınıfıdır. Bu hak gasplarını ve siyasal katliamları burada kronolojik olarak alt alta yazmaya kalksak bu makalenin sınırları buna yetmez.
“Millet İttifakı” etrafında bir araya gelmiş olan Altılı Masa’nın kurucu öznelerinin ise hak, hukuk, adalet, özgürlük, kardeşlik, eşitlik gibi kavramlar ağızlarında iğreti bir yalan gibi durmakta ve kendilerinin bu kavramları taşıyıp sahiplenebilecek siyasal niteliklerden yoksun oldukları geçmiş pratiklerinden kitlelerin hafızasındadır. Bu altılı masanın bileşenlerinden biri olan İYİ Parti’nin “iyi” liğinin ise halklara değil halk düşmanlarına olduğu tarihin malumudur. Meral Akşener, Tansu Çiller döneminin İçişleri Bakanı olup o dönemin henüz hesabı verilmemiş faili meçhul siyasal cinayetlerinin faillerinden biridir.
Altılı Masa’nın diğer bileşeni olan CHP ise tarihi Kürt, Ermeni, Rum ve Türk milliyetinden halk sınıflarına karşı yapmış olduğu kıyımlarla dolu olup, İttihatçıların Ermeni Soykırımı’ndan, Dersim Katliamı’na kadar farklı milliyetlerinden halk sınıflarına yönelik işlemiş oldukları suçlar tarih tarafından belgelidir. Altılı Masa’nın diğer bileşenleri ise AKP döküntüsü olup kendi aralarındaki hesaplaşmadan kaynaklanan ayrılıklarla Millet İttifakı saflarında kalmış olan küçük grupçuklardan oluşmaktadır. Ne Ali Babacan liderliğindeki Deva Partisi ve ne de Temel Karamollaoğlu liderliğindeki Saadet Partisi gibi AKP döküntüleri Millet İttifakı’nın siyasal bileşenlerine Türk ve Kürt milliyetinden ve diğer azınlık milliyetlerden halk sınıfları için en asgarisinden bile olsa bir demokratik nitelik katmak ve ülke için umut olmaktan fersah, fersah uzaktır.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise bir İttihat Terakki devşirmesidir. Kemal Kılıçdaroğlu da Kürt ve Zaza halkına Dersim Katliamı’nı unutturmak için Dersim’den devşirilmiş ve Dersim Katliamı’nın planlandığı Pembe Köşk’ün siyasal mirasçıları tarafından yetiştirilmiştir. CHP ittihatçı geleneğinin, Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklediği siyasal misyon, Kürt ve Zaza halk sınıflarını, bu halk sınıflarına karşı uygulanmış olan katliamları unutturarak, İttihatçı geleneğin temsilcisi olan CHP’ye yedeklemektir.
Fakat, Kürt milliyetinden halk sınıflarına, kendilerine karşı işlenmiş suçları ve katliamları unutturmada ve onları T.C. faşizmine yedeklemede Recep Tayyip Erdoğan da Kemal Kılıçdaroğlu ile rekabet halinde olup dinsel argümanları da kullanma avantajı ile bu alanda Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bir adım önde yürümektedir. Türk ve Kürt milliyetinden halk sınıflarının dini inançlarını siyasal bir argüman olarak kullanmak ve kitleleri egemen sınıfların devletine din üzerinden yedeklemek, Osmanlıdan T.C. devletine miras kalmış bir siyasal gelenektir.
Daha dün, istiklal Caddesi’ndeki bombalı provokasyona karşı sessiz kalan ve böyle provokasyonlarla Rojova’daki Kürt varlığına karşı bir kara harekâtına siyasal meşrutiyet kazandırma arayışında olan AKP-MHP faşist bloğuyla aynı saflarda duranlar, bugün, ilk akla getirdiği şey olarak, İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının yolu, bir mahkeme kararıyla kesilince, hep bir ağızdan demokrasi havarisi kesildiler. Oysa, İstiklal Caddesi’ndeki bombalı eylemin iktidar maharetli bir provokasyon olduğu o kadar açıktı ki bombayı koyduğu iddia edilen kadın bile, ifadesinde, abisinin IŞİD’de komutan olduğunu söyleyiverdi
Kürt Ulusal Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi’ne karşı faşist saldırganlık ve militarizmde AKP-MHP faşizmiyle aynı saflarda olanların, ağızlarındaki dilin yalnız şovenizmi ve faşist demagojiyi değil ama acıyı da ifade edebileceğini, ancak faşizmin ucu kendilerine de dokunduğu zaman bağırdıklarında anlayabiliyoruz. Öyle ya, siyasetin üretildiği mekan dar olunca hırsızların külahı birbirine değer…. Zaman, külahları birbirine değen hırsızlardan herhangi birinin imtiyazlı hakkını savunmak değil, faşizme karşı mücadelede bedel ödemiş olan Kürt Ulusal Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi’nin temsilcileri öncülüğünde Anadolu ve Kürdistan halklarına reva görülen, ağırlaştırılmış sömürü ve faşist baskı ve devlet terörüne karşı, HDP bileşenleri ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın saflarında sağlam ve faşizmin bütün versiyonlarına karşı kararlı durma zamanıdır. Eğer, herhangi bir hak savunulacaksa, bu hak, bir takım özel şahsiyetlere tanınan özel imtiyaz ve haklar değil herkesin hakkı olmalıdır. Muhalif siyasetin önündeki yasaklar ve engeller kaldırılacaksa, işe önce, HDP bileşenlerine, Türkiye Devrimci Hareketi’nin öznelerine ve işçi sınıfına ilişkin olan siyasal hak gasplarından ve yasaklardan başlanmalıdır.